Felaketin dördüncü günüydü.
Kahramanmaraş’ta, dayanılmaz acılara yüreklerimiz yanarak tanıklık ediyorduk.
Dayanamıyorduk, çünkü iş makineleri dev kepçelerini enkaza saplıyor, toz duman arasında, molozlarla birlikte kurbanların cesetlerini de çıkarıyorlardı.
Oracıkta torbalara konulan her cenazenin bulunuluşunda, günlerdir uyumadan, sadece yaktıkları ateşlerde ısınarak son bir umutla bekleşen kalabalıktan çığlıklar yükseliyor, yakınlarını kaybedenlerin feryatları dinmek bilmiyordu.
Güneşin devrilip ayazın kol gezmeye başladığı saatlerde onu gördüm.
Sakalları uzamıştı, yorgundu.