“1938 yılında İstanbul’a göç ederek Samatya’ya yerleşen yoksul bir ailenin ilk çocuğuydu. Bu nedenle daha ilkokulda okurken, semtteki büyüklerine ait bir gümüş atölyesinde çalışmaya başlamıştı. Sıcak, çok sıcak bir yaz günü, gümüş kalıpları plaka haline getirmek için kullanılan presin silindiri önce iş önlüğünü, ardından da kolunu kapmış, el ve kolu ta omzuna kadar presin altında ezilerek un ufak olmuştu.
Doğduğu Cerrahpaşa Hastanesi’ne götürüldüğünde doktorlar; ‘Bu çocuk yaşamaz’ demişlerdi. Ameliyat sonrası günlerce komada kalmış, tüm ümitlerin söndüğü bir gün, mucizevi biçimde gözlerini açıp hayata yeniden tutunmuştu. Bu onun Cerrahpaşa’da dünyaya ikinci kez gelişiydi!..
Kaza sonrası çevresindekilerin acıyarak bakmaları ağrına gittiğinden, kendi isteğiyle bir yıl süreyle okula devam etmedi. Ama dışarıdan ders çalışmayı sürdürdü. Okulsuz geçen o yıl boyunca hep düşündü ve sonunda tek kollu bedeniyle bir meslek edinebilmek için yegane seçeneğin okumak olduğunu, hayatta başka bir başarı şansının bulunmadığını anladı.
Okul hayatı boyunca, yazları ve hafta sonları çalışmaya...