“Bir nöbetimde ebe hanım panikle yanıma geldi, ‘Hocam doğumhanedeki hastanın eşi yanında ve belinde silah var!' dedi. Silahla x-ray cihazına ve bir güvenliğe denk gelmeden doğum yaptırdığımız odaya giriyor hastanın eşi!..
Bir gece SABİM'den (Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi) arandık. Randevu alamayan bir hastanın eşi, SABİM'i aramış ve ‘Yarın geleceğim, karıma bakmazsa ya bir doktoru ya da bir hemşireyi öldürmeden gitmeyeceğim' demiş! Sonraki gün poliklinikte diken üstünde bekledik ki, biri gelip bizi öldürmesin diye!..
Baktığım hastaların çoğu Türkçe bilmiyor.
Dilini bilmediğim, dilimi bilmeyen annelere sağlık hizmeti vermeye ve tedavilerini anlatmaya çalışıyorum. Tercüman arama bulma olayına hiç girmiyorum.
Her şey yolundaysa, ‘Sıkıntı tınne' diyorum, gülümseyerek ayrılıyoruz.
Bebekte ya da annede bir sorun varsa, bu süre 10 dakikayı aşıyor, o esnada kapıdaki hasta ve eşleri ‘sıram geçti' diye kavga çıkarıyor. Kavga-gürültü eşliğinde riskli gebeye ne olduğunu anlatıyorum, o da anlatabilirsem.
Bir de dil problemimiz var çünkü.
Poliklinikte günde ortalama 60-70 hasta muayene ediyorum.
Saatte 10 hastaya tekabül ediyor.
Hasta başına 6 dakika düşüyor. Kadın doğum muayenesi malumdur ki soyunarak yapılır. 3-4 dakika ‘soyun giyin' derken gidiyor. Ben 3 dakikada, hem anneyi hem karnındaki bebeği nasıl yüzde 100 doğrulukla muayene edip kesin karar vereyim?