Belkahve’ye geldik.
Atatürk, Belkahve’den İzmir’e baktı.
“Ah güzel İzmir” dedi.
Bornova Ovası’ndan Manavkuyu’ya kadar uzanan alan boydan boya bol güneşle ışıl ışıldı. Tarlalardaki ekili sebzeler yeşil bir örtü gibi toprağı kaplamıştı. Ortasından, gümüş parıltısıyla bir çay kıvrım kıvrım akıyor ve bizim gideceğimiz yol bu çayın yatağını takip ediyordu.
Büyük Atatürk rüzgârdan alnına düşen altın sarısı saçlarını arkaya attı, mavi gözleri puslu, gökyüzünde uçan bir sürü leyleğin ardından baktı. Leylekler gitti, gitti, rüzgârda kabaran sisin tozpembe nakışları arasında, aşağıda bir yerde çayın oluşturduğu büyük su birikintisine incecik bir sarı yansımıştı, bir güneş ışını… Sarı, yeşile, kırmızıya, turuncuya dönüşüyordu, oraya doğru uçtu gitti leylekler.
Aziz Atatürk onlara uzun uzun baktı.