Artık iyice anlaşıldı ki 1 numaralı hedef, Ekrem İmamoğlu…
Onu halkın gözünden düşürüp itibarsızlaştırabilmek, özellikle sağ
kesimden aldığı oyların önünü kesebilmek için her türlü yalan
ve iftirayı hiç tereddüt etmeden, vicdan terazisinde tartmaya gerek
görmeden savuruyorlar.
Dün de Mason olduğu iftirasını attılar.
2013 yılında çektirdiği bir fotoğrafı teknik bir yöntemle
gençleştirip, düzenledikleri 1995 tarihli belgeye yapıştırmışlar.
Böylece akılları sıra Mason locasına üye yapmışlar! Amaçları belli;
cami cemaatini İmamoğlu’ndan uzaklaştırmak.
Kimbilir
sırada hangi akıllara durgunluk verecek iftiralar var?
★★★
Dün sabah, sık sık uğradığım bir yerde kahve içiyorum.
Çaprazımdaki masada oturan badem bıyıklı biri dikkatli bakışlarla
beni süzüyor. Belli ki yanaşacak ama çekiniyor. Üniversiteli
bir grup gençle fotoğraf çektirmemizden cesaretlenip, onlar gider
gitmez yanıma geldi.
İncecik, zor işitilen kısık bir sesle “Uğur Bey, sizi çok
takdir ediyorum, ama izin verirseniz aklıma takılan birkaç noktayı
sormak istiyorum” dedi.
“Rica ederim, istediğinizi sorun… Buyurun oturun”
dedim. Çay, kahve içip içmeyeceğini sordum. Sade kahve istedi.
Garsona seslenip, konuğumuza bir sade kahve getirmesini
söyledim.
★★★
İlk sözü “Gördünüz mü, sizin seçimlerde büyük destek
verdiğiniz Ekrem İmamoğlu Mason çıktı” demek oldu.
Güldüm… Hatta kendimi tutamayıp, herkesin bakmasını göze alarak
kahkahalarla güldüm. Sonra Twitter hesabımı açıp, Ekrem Beyin
strateji danışmanı Necati Özkan’ın, benim de paylaştığım, iftirayı
yalanlayan tweetini okudum.
Pek tatmin olmamış, üstelik ciddiye almayıp gülmeme kızmış
gibiydi.
Birkaç kez yutkunduktan sonra “Peki siz Mason
musunuz” diye sordu.
Kızacağımı sanıyordu ama yine güldüm. “Hayır değilim. Ama
yasaların izin verdiği bir organizasyon olan Masonlara yasa dışı
bir faaliyette bulunmadıkça kafayı takmayı da aklımın ucundan
geçirmedim” dedim.
Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra “O halde geçmişte
başörtülü kadınlarımıza neden kötü laflar söylediniz”
deyince, ağzının payını vermenin zamanı geldiğini anladım.
Belli ki beni tahrik etmek, sinirlendirip olay çıkarmak
istiyordu.
Yine gülerek, ama gözlerinin ta içine bakıp “Dinle
müfteri” deyince, masadan kalkmak için bir hamle yaptı.
Kolundan tutup oturttum. “Buraya kendin geldin ve arandın.
Şimdi hak ettiğin cevabı alana kadar sesini çıkarmadan
bekleyeceksin” dedim.
Yüzü pancar gibi kızarmıştı.
“Arşivleri ara, bin kez tara, benim inançları nedeniyle
başını bağlayan kadınlarımız için tek kötü sözcük kullandığımı
kanıtla, senden bin kez özür dileyeceğim. Ninesi kara çarşaflı
hacı, annesi klasik başörtülü bir yurttaş olarak hiçbir zaman o
insanlar için kötü bir laf etmedim. Tam tersine, ‘Bu ülkede asla
başortülü hanımlar sorunu yoktur, bu konuyu istismar eden, siyasi
sömürü malzemesi yapan beyinleri başörtülü erkekler’ sorunu vardır.
Tıpkı senin gibi…” dedim.
Ne diyeceğini şaşırmış, saçmalamaya başlamıştı. Ne dese
beğenirsiniz?
“Kuş gribi krizi sırasında tavuk üreticilerinden iyi
yolunuzu buldunuz” demez mi?
Gülmeye devam ederek “O projeyi bir kuruş almadan, sadece
entegre tesislere tavuk üreten yüz binlerce köylü aile geçimlerini
sürdürsünler ve tahıl ağırlıklı beslenen yoksul çocuklarımız en
ucuz protein kaynağı olan tavuk etinden mahrum kalmasınlar diye
kabul ettiğimi, tanıtım videosunu da ARENA imkanları ve cebimden
binlerce lira harcayarak yaptığımı, tavuklar bile biliyorlar! Sana
tavsiyem yavaş at da civcivler yesinler” dedim.
Arkasına bile bakmadan adeta kaçarcasına gitti.
★★★