Pilotlarla siyasetçilerin ortak yanı; her ikisinin de rüzgarı hesap etmek zorunda olmalarıdır.
Pilotun çok becerikli olması ve engin bir deneyime sahip bulunması, bu kuralı yok saymasına izin vermez.
Rüzgâra göre hareket etmeyen pilot, uçağı kaldırıp indiremeyeceği gibi, düşürür, yani yere çakar!..
Siyasetçinin rüzgarı da toplumun desteğidir.
Halkın talep ve beklentilerini karşılayacağına inanılan siyasi kadrolar, (özellikle de liderler) seçmenin desteğini alıp iktidar olur, ya da iktidarlarını sürdürürler.
Sözü AKP iktidarına getireceğim.
Dünkü yazımda da belirttiğim gibi bu parti, toplumun hoşuna gidecek söylem ve eylemler sonucu 2002 seçimlerinde tek başına iktidar olmuştu.
O süreçte Genel Başkan Tayyip Erdoğan ve Parti'nin önde gelenleri, özgürlükçü söylemleri öne çıkarıyor ve kimsenin ötekileştirilmeyeceği, hukukun üstünlüğüne dayalı adil bir sistem vaadediyorlardı.
Her fırsatta yolsuzluklara son verilip Hazine'nin yağmalanmasının önüne geçileceği, milli gelirin hakça paylaşımıyla yoksulluğun ortadan kaldırılacağı, yasaksız bir Türkiye hayalini dile getiriyorlardı.
Dün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun uğradığı haksızlıkları ve kendisine uygulanan çifte standartları anlattığı basın toplantısını izlerken, “Nereden nereye” demekten kendimi alamadım.
Öyle ya…
İBB Başkanı'na “ahmak” dedi diye 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ile siyaset yasağı vermeyi hukuka ve vicdanının sesine uygun bulmadığını söyleyen hakim, eşinin hamile olmasına karşın sürülmüş, yerine HSK'da soruşturma dosyaları olduğu öne sürülen bir başkası getirilmişti.
Değerli meslektaşım Barış Terkoğlu'nun haberine göre; sürgün yiyen hakime, istenilen doğrultuda karar çıkarması halinde, bunun istinafta da onanacağı güvencesi verilmişti!
Ama o sürgüne gitmeyi göze alıp teklifi reddetmişti!..