Dünkü yazım üzerine değerli okurlarımdan gelen çok sayıda destek
mesajı, ülkemizin içine sürüklendiği bilim sefilliğini göstermesi
açısından çok çarpıcı bilgilerle doluydu.
En düşündürücü olanı da, akademisyen bir okurumun
gönderdiğiydi.
Aynen paylaşıyorum:
★★★
“Sayın Dündar,
Merhaba…
Basından ve televizyondan yıllardır izlediğim kadarıyla omurgalı
bir aydınsınız.
Bugünkü köşe yazınız bende bir çağrışım yaptırdı.
Bundan yaklaşık 5 yıl önceydi. Ankara’da Kocatepe
Camii yakınındaki bir kahvede uzun yıllardır görmediğim
yakın bir akademisyen (tarih doçenti) arkadaşımla sohbetteyiz.
Kendisi Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde bir süre görev
yapmıştı. Aynı üniversiteden eski çalışma arkadaşı olan bir fizik
doçentini de yanında getirmişti.
★★★
Laf lafı açtı, konu “Kanal İstanbul” projesine
geldi. Buna dair bilimsel itirazlarımı dile getirince, bu fizik
doçenti “Canım ne olmuş yani, yaparız biz bu projeyi.
Neticede İstanbul Boğazı’nı da Türkler açtı” deyince, önce
tarih doçenti arkadaşım “Hocam Süveyş Kanalı’nı kastediyor
olmalısınız” diyerek düzeltmeye kalktı. Ama fizikçi ısrar
ediyordu.
“Hayır” dedi. “İstanbul Boğazı’nı
söylüyorum, orayı Türkler açtı” diye devam etti.
Ben ne diyeceğimi bilemedim. Nefeslenebilmek için “Tuvalete
gidiyorum” deyip ayrıldım.
15 dakika kadar sakinleşmeye çalıştıktan sonra masaya döndüğümde
bir de ne göreyim?
Fizik doçentimiz Google’dan cep telefonu aracılığıyla
“Türkler İstanbul Boğazı’nı ne zaman açtı” diye
aramıyor mu?
★★★