Bir malikânenin ihtişamlı beyaz kapısının eşiğinde başlıyor hikâye…
Güneşli bir gün, dalları çıplak olduğuna göre bahçedeki ağaçların, sonbahar olmalı mevsim. İkindi vaktidir ihtimal, gölgesi kapıya yaslanıyor adamın.
Bob Ross sağ olsaydı “Kim bilir belki şurada gerçeğin peşinde koşan cesur bir gazeteci vardır, ha ne dersiniz?” derdi kesin.
Biraz prusya mavisi, az da titanyum beyazı… Mikrofon elinde, tıklatıyor kapıyı “Sayın Bezmenler” diyor. ‘‘Lütfen açar mısınız efendim kapıyı?’’ her zamanki beyefendiliğiyle.
Devam ediyor sonra. “Türkiye’den getirdiğiniz paralarla belki bir bardak su ikram edersiniz bize!..’’
★★★