Bu yazı 24 Mayıs 1996, saat 09.03’te, Cenevre’de treninin altında bedeninin yarısını bırakan kızım Şafak Pavey’in cesaret ve metanetinin, tasavvuf sözlüğündeki cevabıdır…”
Ayşe Önal
“Her şey, 24 Mayıs’ta, bir akşamüstü telefonu ile başlamadı.
O Cuma, saat 11.00’de, bir telefon konuşmasında ansızın sızlayan burnum ve gözlerimden sessizce süzülen birkaç damla yaşın sebebini, telefonun öte yanındaki sese sordum; “Bana ne oluyor? Durup dururken ağlıyorum.”
Cevap, “Yaşlanıyorsun artık!” oldu.
Halbuki en çok gülmekle eleştirilirdim!
Oysa tam burnumun sızladığı o sırada, Zürih’te saat 10.00’da, Şafak Pavey tren istasyonunda kurulan seyyar hastanede, bilinci ve metaneti yerinde, ameliyat olmaktaydı.
Bunu ertesi gün öğrenecektim. Ve diğer şeyleri de…
Şafak’ın doktoruna üst yanına savrulmuş kolunu ve parçalanmış bacağını göstererek“Kurtarabilir misiniz?” dediğini, doktorun “Üzgünüm, hayır” cevabını verdiğini veŞafak”ın “Öyleyse kalanları kurtarmalısın, yoksa annem çok üzülür,” dediğini ve sonra Üniversgspital Hastanesi’ndeki bütün sağlık ekibini şaşkın hayranlıklara garkettiğini ve Dr. Gabriela’nın “Cesaret ve metanet genetiktir” dediğini…
Hayatın bütün çığlıkları gece yarısı duyulur sanırdım.