Emperyalizmin küresel tezgahı olan sağ-sol çatışmaları sokakları kan gölü haline getirmişti. Türkiye, tıpkı bugün olduğu gibi durmaksızın silahlanıyordu. Her türlü silahın çıkış noktası “demir perde” ülkesi Bulgaristan'dı. Bulgar devletinin kontrolünde teknelere yüklenen silahlar, genellikle Karadeniz'in Trakya kıyılarından karaya çıkarılıyordu. TRT'nin tek kanallı televizyonuna hazırladığım çok seyredilen program için bir silah kaçakçısıyla konuşmuş, ülkeyi sarsacak itiraflar yaptırmıştım. Röportaj sırasında silahları nereye getirdiklerini net biçimde anlatmamıştı ama, karaya çıkış yerinin İstanbul-Kilyos civarı olduğunu hissettirmişti. Müjdat'a topladığım bilgileri aktardıktan sonra “Sen silah kaçakçısını oyna, ben de seninle röportaj yapayım. O sırada haritada Kilyos'u göster” dedim. Parodi metni hazırlandıktan sonra haritanın başına geçtik ve “Silahları nereye çıkarıyorsunuz” diye sordum. O, elindeki çubuğu Kilyos'un üzerinde tutup “İşte buradan” dedi!.. * * * Vay sen misin bunu söyleyen? Büyük ilgiyle izlenen yayının ardından tebrik telefonlarını cevaplandırırken Müjdat aradı. Telaşlı bir sesle şunları söyledi: “Uğur, mafya ikimiz için de vur emri çıkartmış. Hakikaten silahları Kilyos'tan indiriyorlarmış! Biz farkına varmadan meğer hedefi tutturmuşuz! Hemen ortalıktan kaybolmamız gerekiyor. Hazırlan, gelip seni alıyorum!..” Kimsenin tahmin edemeyeceği bir yere gittik. Bir hafta sonra canımız sıkıldığından, çaresiz İstanbul'a döndük. Kaldığımız yerden tehlikeli işler yapmaya devam ettik. İkimiz de korkuya teslim olmaya “Hayır” dedik. Bunu giderek “Meslek Andı”na çevirdik!.. * * * 12 Eylül öncesiydi. Sıkıyönetimle birlikte muhbir vatandaşlara gün doğmuştu! Günümüzde “yandaş-muhbir” rektörler (!) kendileri gibi düşünmeyen bilim insanlarını nasıl ihbar edip mesleklerinden attırıyorlarsa, o gün de “muhbir vatandaşlar”, özgür düşünceli aydınları, sanatçıları, politikacı ve gazetecileri komünistlikle yaftalayıp sıkıyönetime bildiriyorlardı! İstanbul'un polisliği kadar rüşvetçiliğiyle de ünlü Emniyet Müdürü de ihbar edilenleri sorgusuz sualsiz içeri alıyor, “komünist” (!) olduklarını itiraf ettirinceye kadar işkenceden geçiriyordu. Böylece arkasını askere dayayarak rüşvet çarkını daha rahat çeviriyordu!