Evrensel kabul gören gazetecilik ilkelerinden biri
“Felaket haberleri verilirken abartıdan
kaçınılması” gerektiğidir.
Çünkü sel, deprem, tufan, heyelan gibi doğal afetler, izleyicileri
üzüp, gerginlik ve endişeye sebep olabilecek, hatta paniğe
sürükleyecek her türlü ögeyi barındırır.
Gazetecilik öğrenimi gördüğümüz sırada, ABD’nin California
Üniversitesi’nden konuk hoca olarak gelen Prof. Charles
Hulton, bu çok önemli kuralın çiğnenmesi halinde
yaşanabilecekleri çarpıcı bir örnekle anlatmıştı:
Eyaletlerin birinde sel felaketi oluyor. Durum öylesine vahim ki,
elektrikler kesiliyor, telefon hatları arızalanıyor ve medya
başkenti New-York’la bağlantı kopuyor. Afet ekiplerinin büyük
çabası sonucunda iletişim sağlanınca, acemi ve heyecanlı muhabir,
New-York’taki deneyimli editöre bölgeden ilk haberi geçmeye
başlıyor:
“Ortaya çıkan görüntü öylesine vahim, öylesine acıklı ki,
binlerce kişinin evsiz kaldığı, çok sayıda insanın sel sularına
kapılarak yaşamını yitirdiği bu dayanılması zor tablo karşısında
Tanrı sanki karşıdaki tepelere oturmuş, üzüntüsünden
ağlıyor!..”
Acemi muhabirin abartısına dayanamayan
editör hemen müdahale ediyor:
“Oğlum konuşmayı bırak da, hazır Tanrı’yı görmüşken bir
fotoğrafını çek gönder, onu basalım!..” * * * Sanırım sözü
nereye getireceğimi anladınız.
Nuh Tufanı’na ve Hazreti Nuh’un tufan sırasında oğlunu cep
telefonundan aradığını öne süren ve iddialarını bilimsel olarak
kanıtlayacağını söyleyen İstanbul Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve
İşletmeciliği Enstitüsü Öğretim Üyelerinden Yavuz Örnek’e…
Yardımcı Doçent Dr. Örnek “İddialarımı kanıtlayacağım” dediğine
göre, elinde belge var demektir.
Zira bilim insanı dediğin belgesiz, kanıtsız konuşmaz!
O halde bu belgeler neler olabilir?
Sorunun cevabını buldum sanırım.
Hazreti Nuh ve oğlunun cep telefonuyla çekilmiş
fotoğrafları!.. * * * Gülmey...