İslam dünyası, 21. yüzyılda Orta Çağ’ı yaşıyor.
İslam’ın egemen olduğu coğrafyalar, bilim, teknoloji, sanat,
kültür, demokrasi ve özgürlükler açısından çok geri kalmış, çağdışı
bir görünüm yansıtıyor.
Bu coğrafyanın bir bölümü de halen mezhep çatışmalarıyla kan gölüne
dönmüş bulunuyor. Özünde gelişmeye ve bilime açık olan
İslam dininin, geçmiş asırlardan devralınan fıkıh mirası
ve mezhepçi doktrinlerle önü karartılıyor. İslam’ın
gelişmeye ve bilime açık yönü göz ardı ediliyor.
Bu karanlığı, Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet
devrimleriyle şeriatın ve dogmaların baskısından kurtararak delmiş,
Türkiye’yi aydınlığa çıkarmıştır. Bundan birkaç yıl önce
Türkiye’nin, Batılı ülkeler tarafından, tüm İslam dünyasına ilham
alınacak başarılı bir örnek olarak gösterilmesi, Atatürk’ün
Türkiye’ye çağdaşlaşma yolunda kazandırdığı ivme sayesinde
olmuştur.
Laikliğin ışığından yararlanmayan bir Müslüman ülkede,
ne huzur ve istikrar,
ne bilim, ne özgürlük
vedemokrasi, ne
de çağdaş bir
uygarlık olur. Çünkü laiklik, bütün dinlere
ve inançlara saygıyı öğretir ve devletin herkese karşı tarafsız
olması kuralını getirir. Bu kural ülkede barışın
teminatıdır. Zira bilim, dogmaları sorgulayan, ampirik araştırmayı
teşvik eden laik anlayışla gelişmiştir. Nitekim bilim nerede
ileriyse, orada laiklik egemendir.