Kadim dostum, büyük mizah ustası Müjdat
Gezen anlattı.
Geçenlerde henüz emekliye ayrılmış bir kadın polisle tanışmış.
Kadın söze “Çok doluyum Müjdat Bey, çok! Ben sizin
gibi değerli sanatçılar yüzünden emekli
edildim” deyince Müjdat
merakla “Anlamadım!..” diye sormuş.
Bunun üzerine emekli memure içini dökmeye başlamış:
“Sormayın Müjdat Bey, ben Emniyet Müdürlüğü’nde
Pasaport Şubesi’nde çalışıyordum. Siz ve Tarık Akan gibi ülkemizin
değerli sanatçıları pasaport almaya geldiğinizde konuşup
ilgileniyordum. Vay sen misin bunu yapan!
Cemaatçilerin etkin olduğu dönemde “Bu kadın Atatürkçü
ve solcu sanatçılarla görüşüyor. Ayrıca kahve fincanında da Atatürk
resmi var!” diye mimlendim. Onlar
gitti AKP’liler geldi, benim durumum değişmedi. Bu kez
de onlar aynı fişlemeyi yaptılar. Sonuçta apar topar
emekli edildim. Ama pişman değilim. Ülkemizin gurur kaynağı
sanatçılarımızı tanıyıp onlara hizmet ettiğim ve sizleri sevdiğim
için çok mutluyum.”
* * *
Eski polisin anlattıkları Müjdat’ı çok etkilemiş.
Oturup “TREN” başlıklı şu yazıyı kaleme
almış:
“Geçen akşam televizyon kanalları arasında dolaşırken Tren filminin
oynadığını görünce seyretmeye başladım. Bu filmi kaçıncı kez
izlediğimi hatırlamıyorum. Ama her seferinde aynı heyecanla
seyrederim.
John Frankenheimer imzalı, 1964 Amerikan-Fransız ortak
yapımı, siyah-beyaz filmin başrollerini Burt Lancaster ve Jeanne
Moreau paylaşıyor. Senaryo ise tek kelimeyle şaheser.