Almanya’ya gönderilen ilk savaş yetimleri kafilesi…
“Kar birdenbire başladı yağmaya. Lapa lapa yağıyor. Sokaklar ıssız. Evlerin üzerine yanık tezek dumanı çökmüş. Yol kenarına dökülen küllerin üzerinde simsiyah kargalar dolaşıyor. Kaygan kızak izleri, mavimsi, solgun bir kuşak gibi karların içinden geçip uzuyor. Buraların kızakları inceciktir, güzeldir. Kızağı çeken atın sırtına çul atılır, ayaklarına keçe sarılır. Kızağın sürücüsü yolcuların oturduğu yere iki büklüm yumulur, ısınmaya çalışır. Bazen korkunç tipi ve sis, insandaki uzaklık kavramını yok eder, işte o zaman bu kızak izleri yol gösterir. Kızakların karlar üzerinde çıkardığı ses, kızakları çeken atların hırıltısı, insana sanki çok uzaklara, sonsuzluğa gidiyormuş gibi bir duygu verir.
İşte bu havada gri renkli, pembe gagalı, kanatları mavi şeritli bir kuş, zikzaklar çizerek tiz ve çatlak bir sesle öterek geldi. Konduğunda ötüşü çoğaldı. Etrafına baktı. Titreye titreye yiyecek bir şeyler aradı. Her yer bembeyaz kardı. Yiyecek bir şey yoktu. Acıdım. Gittim, ekmek kırıntıları serptim. Ürktü, kanatlarını zorlukla açıp uçtu...