Yıl; 1979…
TRT’nin televizyonda
yapım-yönetim bilgilerimi yenilemek için gönderdiği Amerika
Birleşik Devletleri’nin Baltimore kentindeyim.
Kiminle
konuşsam, sözü dönüp dolaştırıp belediye başkanına getiriyor, yere
göğe sığdıramadığı gibi herkes ondan övgüyle söz ediyor.
Hatta hiç unutmuyorum; bir yerde yemek yerken sohbete başladığımız
bir ailenin en yaşlı üyesi kadın, başkana duyduğu hayranlığı
anlatırken şunları söylüyor:
“Bizler belediye başkanımızın bizim için yaşadığına
inanıyoruz. O nedenle kendisini çok seviyoruz…”
Bu
sözler hafızama mıh gibi yerleşiyor.
“Hemşehrileri için yaşayan belediye başkanı”
tanımı aklımdan hiç çıkmıyor!
★★★
Belediye başkanlığı çok değerli, hatta ulvi bir görev.
Düşünsenize… Seçildiğiniz bölgedeki insanların acı tatlı
tüm anlarında yanında oluyorsunuz. Gün geliyor, bir çiftin
nikahını kıyıyor ve mutluluk dolu olmasını dilediğiniz
evliliklerini başlatıyorsunuz. Ama bir başka gün de bu fani
alemdeki ömrünü tamamlamış bir hemşehrinizi ebedi yolculuğuna
uğurlayıp, geride kalan yakınlarının acılarına ortak
oluyorsunuz.
Seçildiğiniz il veya ilçede yaşayanların hayatlarını
kolaylaştıracak düzenlemeler yapıyor, gençlere spor imkanları,
yaşlılara huzur dolu mekanlar sağlıyor, yemyeşil parklar sunuyor ve
bu çabaları sürdürürken de halkın parasını namusunuz gibi koruyor,
asla eş, dost, ahbap ve yandaş ayrımına yönelmiyor, kamu
kaynaklarını arazi ve yapı yağması peşinde koşan rant çetelerine
peşkeş çekmiyor, ihaleleri hakedene veriyorsunuz!..