Bizim ilk gençlik yıllarımız bir milli kahramana hasretle
geçti.
Nerede sabah yıldızı?..
İçimizden bir ses “O hiç doğmayacak” derdi.
Yirmi yaşımıza girdiğimiz zaman, artık hiçbir kimseye hiçbir şeye
inanmıyorduk.
O hadiselerin ön plana attığı siyasiler bizi ya güldürüyor,
ya tiksindiriyor, ya da sadece lakayt bırakıyordu!..
* * *
Tam bu sıralarda bir şair, bir aslan gibi homurdanmaya
başladı. Ne diyordu? Diyordu ki; milleti aldattılar, hepsi bir
“hanı yağma” nın (yağma sofrası) başına oturdular.
Acaba nice yıllardır hasretini çektiğimiz kahraman bu muydu?
Yapmacıklı bir sesle konuşmaya başlayınca, biraz evvelki aslan,
yerini yavaş yavaş öfkeli bir papağana terk ediyordu.
Boğaziçi yalılarından, Anadolu yaylalarına kadar korkunç bir panik
havası kaplıyordu.