Dün arşivimi tararken karşıma çıkan bu manşeti görür görmez içeriğini hatırladım.
* * *
Nedim’in evinin basılıp gözaltına alındığı 3 Mart 2011 günüydü.
O kasvetli mart günü, kayınvalidem, değerli Seramik Sanatçısı Ümran Baradan’ın cenaze töreni için İzmir’deydik.
Peş peşe gelen bu iki acı haber yüreğimi yakmıştı.
Akşama doğru, televizyonların ana haber bültenlerinin birinden bağlanıp Nedim’le ilgili düşüncelerimi sordular.
Yarama tuz basıp, sizin tertemiz yüreğe sahip olduğunu bildiğiniz kardeşiniz korkunç bir haksızlığa, iftira ve komploya uğradığında ne diyebilirseniz, ben de onları söyledim.
Heyecanlıydım, öfkeliydim, hatta şoke olmuştum. Ama ağzımdan çıkan her sözcüğün nereye gittiğinin bilinciyle ve kimseye hakaret etmeden konuşuyor, hukukun üstünlüğünü savunuyordum.
Nedim’in evrensel meslek ilkelerine sıkı sıkıya bağlı bir gazeteci olduğunu, toplumun gerçekleri öğrenme hakkından başka bir güce hizmet etmeyeceğini, onun ve Ahmet Şık’ın iğrenç bir kumpasın hedefi olduklarını haykırıyordum.