Erken gelen sıcaklar, henüz ilkbaharın başında olmamıza rağmen
Ege kıyılarında yemyeşil bir doğa şenliği başlatmıştı.
Konuksever Edremitlilerin sık sık “Mustafa Kemal’in
askerleriyiz” sloganları ve büyük coşkuyla destekledikleri
Halk Arenası’ndan sonra birkaç saat uyumuş ve
Belediye Başkanı Kamil Saka’nın daveti üzerine,
kahvaltı için Kaz Dağları’na tırmanmaya koyulmuştuk.
★★★
Önce zeytinlikleri geçtik, sonra kızılçamları gördük.
Gideceğimiz yer, karaçamların endemik Kaz Dağı göknarlarıyla
buluştuğu rakımda, yani yaklaşık bin metre yüksekteydi.
Oksijeni bol havaya sinen çam kokuları genzimizi yakıyordu.
Zaman zaman arabadan inip, izci öğrenciler gibi ciğerlerimizi
oksijenle dolduruyor, gürül gürül akan çeşmelerden içtiğimiz su,
damağımızda o güne kadar denediğimiz tüm memba sularını unutturacak
bir lezzet bırakıyordu.
Ta aşağılardan bize eşlik etmeye başlayan kuş cıvıltıları
yükseklere tırmandıkça azalacağına, daha da artıyordu.
★★★
Birlikte yolculuk yaptığımız gazeteci dostum Atilla Köprülüoğlu,
kendisini içinden geçtiğimiz güzelliklerin büyüsüne kaptırmış,
ikide bir “Yeryüzü cenneti dedikleri bu olsa gerek
abi” diyordu.
Uykusuzluğu, İzmir’den başlayan yol yorgunluğunu bir anda atmış,
sanki uzun ve deliksiz bir uyku çekmişcesine, çocuksu bir enerjiyle
dolmuştuk.
★★★