Hafta içinde Ege kıyılarındaki bir tatil yöresinde buluşan bir
grup öğrenci genç, Atatürk’e ‘Başkomutan’ unvanının veriliş yıl
dönümü nedeniyle, Çanakkale ve Dumlupınar’ı bir de benden dinlemeyi
çok istediklerini söylediler. Serin bir yerde toplanıp sohbete
başladık.
Onlara önce Çanakkale Savaşları’nı anlattım ve sözü, Başkomutanlık
Meydan Muharebesi’ne getirdim.
Gençlerin düşündürücü sorularını
cevaplarken, Dumlupınar Şehitliği’ndeki ‘Baba-Oğul
Heykeli’nin, yani Çetmili Kara Ali Çavuş ile oğlu Mehmet’in yürek
yakan öykülerini aktardım.
Çanakkale’de
çarpışan Balıkesir-İvrindili Azman Çavuş’un cep telefonuma kayıtlı
anısını okurken, hepsinin gözlerinin yaşardığını fark
ettim.
★★★
“…Bir hücum sırasında bölük erimişti. Yüzbaşı telefonla takviye istedi. Gece yarısı beklediğimiz askerler geldi. Hepsi gencecik insanlardı. Ama içlerinde daha çocuk denecek yaşta üç-dört asker vardı ki hemen dikkatimizi çekti. Bölüğü düzene soktum. Yüzbaşı gelenlerle tek-tek ilgileniyor, karanlıkta el yordamıyla üstlerini başlarını düzeltiyor, sabah yapılacak olan süngü hücumuna hazırlıyordu. Sıra onlara geldiğinde, o cıvıl-cıvıl şarkı söyleyerek gelen çocuklar birden çakı gibi oldular.
★★★
Yüzbaşı sordu; ‘Yavrum siz kimsiniz?’, İçlerinden
biri; ‘Galatasaray Mektebi Sultanisi talebeleriyiz. Vatan için
ölmeye geldik!’ diye cevap verdi!..
Gönlüm akıvermişti o çocuklara…
★★★