Türkiye milli gelirinin yüzde 6’sını üreten İzmir’in meşalesi daha da parlıyor; zira son bir yıllık dönemde konut fiyatlarının enflasyondan arındırıldıktan sonra reel olarak arttığı tek metropol. İstanbul’da yüzde 4.3, Ankara’da yüzde 3.2 reel düşüş gösteren konut fiyatları, İzmir’de yüzde 7.7 artmış. Peki bunu neye bağlayacağız? Kentlere ruhunu veren insanlara ve kentin ruhunu koruyan yerel yönetimlere?
İzmir’i konuşurken ikinci bir unsur da İzmir’in “nitelikli göç” alıyor olması. Diğer kentlerden, ama özellikle İstanbul’dan geliri görece daha yüksek kesimlerden İzmir’e olan göçe dikkat çekiyor İzmirliler. Eğitimli, sanata ve kültürel faaliyetlere düşkün, çevre duyarlığı yüksek, hobileri olan, para harcamaya, kaliteli yeme içme eğilimi olan bir kesimden bahsediyoruz. Sadece İstanbul değil, Ege’deki çevre iller için tarihsel çekim alanı olma özelliği de devam ediyor.
Bir de kadınların kent yaşamındaki konforu açısından İzmir’in tartışılmaz bir yeri var. İzmir bir özgürlükler kenti. “Yaşanabilir kent” olgusuna en baştan bir çentik atıyor. Bu kente göç edenlerin aradığı da kültürel ve sosyal eğilimlerin “saha koşullarının” sağlanması.
YEREL YÖNETİMİN ROTASI ÖNEMLİ
En temel sorun, yerel yönetimlerin o kent için çizecekleri rotada saklı; nasıl bir kent yaşamı, nasıl bir çevre yönetimi, en başta da nasıl bir imar tasarımı olacak?
İzmir’in konut fiyatlarındaki artış; betona dayalı bir arz artışının görece daha düşük, talebin ise lokomotif olarak fiyatları daha yukarı çeken bir yapısı olduğunu düşündürüyor. Zaten, hedonik fiyat endeksi de bunu işaret ediyor; Türkiye’de konut fiyatlarını kalite artışını da içeren biçimde ölçen hedonik konut fiyatlarında reel olarak artışı yüzde 5’in üzerinde olan üç bölgeden biri İzmir.