HER yeni kabine açıklanırken ya da revizyonlar yapılırken Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in kabinede yer alması, “bir hataya mahal vermez, zamanında müdahale eder” biçiminde “güvenlik supabı” olarak araçsallaştırılmıştı. Son çalkantıda bu “supap” zamanında devreye giremedi.
Geçmişte “kabinedeki ekonomi politikası sağduyusu” atfı yapanlar, ya da öyle umanlar Ali Babacan’a da aynı “misyonu” yüklemişlerdi. Babacan da sonraları “kabine vitrini ve gözlemcisi” misyonuna indirgenmiş ve işlevi etkisiz kalmıştı. Şimdi Şimşek için de benzeri durum var.
Şimşek, döviz krizinden sonra şimdi televizyon televizyon dolaşıp, “zaten Orta Vadeli Program’da yüzde 7.4 büyüme hedefimiz yoktu; hedef yüzde 5.5 idi. Artık ekonomide yeniden dengelenme sürecindeyiz” mealinde açıklamalar yapıyor. Hız limitini aşıp zamanında frene basamayınca duvara toslayan otobüsün muavininin, “kaptan zaten mola verecekti” demesine benziyor.
Döviz kuru, enflasyonu ve faizi zıplamış ekonomi şu hali ile durgunluğa doğru koşuyor; belki de çoktan girdik.
Sert bir çalkantı sonrasında finansal istikrarın uçurumun kıyısına gelmesi ve Merkez Bankası’nın yine “uçurum mu, faiz artışı mı?” seçeneği eşiğinde 4.25 puan faiz artışına zar zor gidebilmesi sonrası bile durumun toparlanamaması, mülkiyet kaygılarını gidermek için bu defa politik alanda “söz OHAL’i kaldıracağız” denmesi, ardı ardına birçok şeyi açıklıyor.
Bunu “para politikasının sadeleştirilmesi ve normalleştirilmesi” gibi normal zamanların akışı içinde çerçevelenmesi yanıltıcı. Tüm bu sürecin yüksek kur seviyesine, yüksek enflasyona, yüksek faize ve güven kaybına yol açması ve bunun da ekonomide yol açacağı durgunluğa “yeniden dengelenme” gibi masum bir kılıf bulunmasının yanlışlığı gibi.
Artık ne yazık ki Türkiye’ye dair raporlar, “sert inişin” ne derecede olacağını kestirmeye çalışıyor.