Bu yıl gıdada ilk dört ayda yüzde 11’lik bir artış ‘sofraya dokununca’ Ankara’da alarm zilleri çaldı. Yıllık yüzde 5 enflasyon hedefi olan bir ülkede, gıda fiyatları ilk altı ayda yüzde 8.9 artmış durumda. İşlenmemiş gıda fiyatlarında 6 aylık artış yüzde 12.6’da. Sebze ve meyvede yüzde 17.5’luk artış var. Ekmek ve tahılda yüzde 5.4’lük bir artış. Et fiyatları da el yakıyor; altı aylık artış dana etinde yüzde 11.3, koyun etinde yüzde 25.4, tavuk etinde ise yüzde 20.9 olmuş.
Bu artış oranları TÜİK’in tüm Türkiye’den derlediği ortalama fiyatlar üzerinden hesaplandı. İlk 6 ayda uluslararası pazarlardaki dana eti fiyatında kabaca yüzde 5, koyun etinde yüzde 10 artış olduğu, tavuk etinde de hiç artış olmadığı dikkate alınırsa içerideki artışın kur, maliyet ve arz sorunlarından kaynaklandığı görülür. Belki de en önemlisi son dönemdeki fiyatlama davranışındaki bozulmanın de etkisi hesaba katılmalı.
Son iki ayda gıda fiyatlarında, aşırı yükseldiği yerden biraz düşüş olmasına karşın, eğilim hala güçlü; TÜİK’in enflasyonu ölçtüğü 414 kalemlik madde fiyatları içinde 113’ü gıda fiyatlarına ait. Haziran ayında 113 kalem gıda ürününde fiyatı artanların sayısı 50 (yüzde 44) . Bu geçen yılın haziranında 43 kalem idi.
Normal koşullarda böyle bir ekonomide, ekonomi politikasını yönetenler iki soru sorar; birincisi, bu anomali makro ekonomik politikanın bir sonucu mu? İkincisi de, “yapısal bir sorun mu var?”. Ancak bizde şöyle oluyor; önce ülkemiz insanının hemen satın alabileceği bir söylemle “bir takım stokçular ve spekülatörler” söylemi ile muğlak bir “düşman” yaratılarak, politika yetersizliğine “şal örtülür” ve sorunun kaynağı dışsallaştırılır. Tüm bunlara rağmen et fiyatları hala yüzde 25 artıyorsa; et ithalatı kapısını açılarak fiyatı ucuzlatma ‘pansumanı’ yapılır. Makro politika, tedarik, lojistik ve dağıtım kanallarına dair yapısal önlem çabası, reform önde değildir.