SEÇİM sonrasının ekonomik olarak nasıl bir dönem olacağına dair kabinede kafalar karışık; Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek “sıçrama dönemi” olacak derken, bizatihi Şimşek’in de içinde bulunduğu kabine birkaç gün önce yeni bir vergi affına imza atıyordu.
Hem de “yüzde 7.4 büyüdük, G20 şampiyonu olduk” kutlamalarından henüz fazla bir zaman geçmeden. Öyle ya madem şampiyon olduk; vergi affı üstüne vergi affı çıkarmanın anlamı ne ola ki? Henüz önceki vergi affının son taksiti kurumadan, yenisi kuyruğa eklenmişse demek oluyor ki şirketlerin ve esnafın vergisini ödeyecek mecali kalmamış.
İşin doğrusu, seçimi kim kazanırsa kazansın; “ekonomi uçuşa geçecek”, “ekonomi sıçrayacak” uçuşu yerine, “yumuşak inişe” kafa yormalı. Bunun anlamı; borçlanmış, sermayesini eritmiş, bu borcunu geri ödeyebilmek için yeterince ciro yapamayan batma eşiğindeki şirketler kesiminin hayatının nasıl normale çevrilebileceğidir.
Bu yüzden siyasetçiler “uçmayı” bırakıp, “yumuşak inişe” kafa yormalı.
Siyasetçiler ve “tadımız kaçmasın” havasındakiler yüzleşemese de en sonuncu uyarı kredi dereceleme kuruluşu S&P’den geldi. S&P yeni bir not indiriminin, Türkiye’nin “sert iniş riskini” yansıttığından söz ederek açıklamaya girişiyordu. Borçla finanse edilen cari açığın büyümesi ve yüksek enflasyona atıfla.
Döviz kurunun yükselmesinin sadece enflasyonu ateşlemesi değil, aynı zamanda yüksek dış borcu da büyüttüğüne vurgu yaparak.
MANİDAR ENFLASYON