KADIKÖY’de dakikalar 45’i gösteriyor. Fenerbahçe en geriden bir hücum başlatma niyetinde. Top Harun’da. Harun, önünde müsait arkadaşları olmasına rağmen anlamsız bir şekilde 60 metre şişiriyor topu.
Çünkü orada Frey var. Frey bomboş olmasına rağmen kafayla topu rakibe veriyor. Fenerbahçeliler biraz çabalayıp topu tekrar kazanıp Valbuena’ya aktarıyorlar. Valbuena-Slimani verkaçı sonrası Valbuena bir çalımla çizgiye iniyor, kafasını kaldırıyor. Frey her zamanki gibi penaltı noktası üzerinde orta bekliyor. Slimani de oraya doğru koşu halinde. Valbuena belli ki penaltı noktası üzerine serseri bir orta yapmak istemiyor, yerden nefis bir pas atıyor Slimani’nin önüne. Ama Slimani topu alamıyor, çünkü tek beklentisi yüksek bir orta...
Yukarıdaki 30 saniyelik periyot, hem Cocu döneminin, hem de dünkü ilk 70 dakikanın özeti. Fenerbahçe’nin Galatasaray maçının ikinci yarısında da iyi gözükmesinin sebebi topu yere indirmeleriydi. İlk Anderlecht maçında da aynen dünkü gibi 2 kule santrforla oynamalarına rağmen goller de, pozisyonlar da top yere indiğinde gelmişti. Şu anda dünya üzerinde 2 tane 1.90’lık santrforla oynayan bir büyük takım ben bilmiyorum. Bir büyük takım topa sahip olur, sete yerleşir, pas serisi yakalamaya ve rakibini yormaya çalışır. Sürekli 60 metrelik uzun toplar oynamaz.
Dün de ilk golün sakın yüksek topla filan geldiğini düşünmeyin. Top yere indi, etkili bölgede maçın yıldızı Valbuena ile buluştu, o da penaltı noktasına (ya da Frey-Slimani kulelerine) yüksek bir top değil, Ayew’e görerek-bilerek bir pas attı. Eljif’li, Valbuena’lı, Ayew’li Fenerbahçe’nin oynaması gereken oyun da bu zaten. İkinci golün de, bu kritik galibiyetin de anahtarı buydu yine.
Tarihin en kötü kulübesi
Türk futbolunun en büyük markalarından biri dün Avrupa kupalarında çok kritik bir maça çıkıyor. Sarı lacivertlilerin kulübesi şöyle: Kaleci Erten, savunmacılar Yiğithan, Reyes, Isla, İsmail, genç Barış ve U21 oyuncusu Mahsun... Kadıköy’de oynuyorsunuz, oyuncu değişikliği gerekirse muhtemelen bunu gol bulmak için yapacaksınız ve o durumda kulübede tek bir opsiyon var: Barış Alıcı.
Bu hikayeyi nereden okumak gerek bilmiyorum: Elbette kulübün 621 milyon Euro borcu olduğunu ve transferde düşük profilli futbolculara yöneldiğinin farkındayım. Souza ve Giuliano gibi isimlerin bile yerinin doldurulamadığının da... Ancak yine de filmi bir miktar geriye sarıp şunu sorgulamadan edemiyor insan: UEFA Avrupa Ligi listesine Soldado yerine Aatıf’ın yazılması kararı sadece Cocu’ya mı aitti? Ya da bu kararı Cocu-Comolli birlikte mi aldılar? Ya da bir “halıcılar” müdahalesi mi var orada? Zira bu kadar kötü bir kararın iyi niyetle alındığını düşünmek pek sığmıyor mantığa.