Hırvatlar, eleme turlarından hiçbir takımı 90 dakikada mağlup edemeden geldiler finale.
Ama hem Danimarka, hem Rusya, hem de İngiltere karşısında uzatmalarda ciddi bir fiziksel fark yarattılar. Hele İngilizler’i 80’den sonra kalelerine hapsetmeleri akıl almazdı. 3 maç üst üste 120 dakika oynamışsın, rakibin İngiltere ise İsveç’i güle oynaya geçerek geliyor karşına. Ve 80’den sonra top göstermiyorsun İngilizler’e. Turnuvanın en genç takımına... Ruslar amonyak koklayarak çıkıyorlardı maçlara. Hırvatlar’ın ciğeri, amonyaktan daha güçlüydü belli ki!
Böyle fiziksel bir performans sizi Dünya Kupası’nda yarı finale kadar getirebilir, hatta bazen finale de çıkarır. Ama kupaya yetmemeli. Yetmedi de... Fransızlar da çok keyif vermeseler de, Belçika ya da Brezilya kadar dominant bir futbol oynamasalar da, güçlü organizasyonları, doğru formasyonları ve akıllı menajerleriyle dünya şampiyonu oldular dün. 98’de kupaya giderken de görüntüleri benzerdi: Aimet Jacquet iyi bir organizasyon yaratmıştı. Santrforları Guivarch gol atamasa da, bir günü libero Blanc, bir günü sağ bek Thuram kurtarıyordu. Ve o takımın lideri de aynıydı: Buz adam Deschamps. Sanırım Fransa’nın da farkı buydu: Brezilya ve Arjantin, süperstarlarına yenik düştüler. Belçika’nın koçu yetersizdi, İngiltere’nin kalitesi. Fransa’nınsa hem yaşlı/kaprisli bir süperstarı yoktu, hem de iyi bir hocası vardı burada. O da yetti kazanmalarına.
OYUNCU DEĞİŞİKLİĞİ KONUSU...
UZATMALARA giden maçlarda dördüncü oyuncu değişikliği, kupanın hoş dönüşümlerinden biriydi bence. Sıradaki dönüşüm şu olmalı sanki: Devre aralarında sınırsız değişiklik. Değişiklik sayısı maç içinde her devre 1’le sınırlanır. Böylece akan oyun fazla durmaz. Ama 45’te, 90’da ve 105’te, yani aralarda istediğiniz kadar değişiklik yapabilirsiniz. 23 kişilik kadrolar... Yorulan futbolcular, değişim ihtiyacı. Taktik müdahale fırsatı... Akan oyunu durdurmama, değişiklikleri aralara yönlendirme... Birçok duygu var bu fikrin içinde.
PITANA-CODESAL HATTI
8 Temmuz 1990’da Almanya, Arjantin’i Dünya Kupası finalinde Brehme’nin penaltı golüyle yendiğinde de aynı acıyı yaşamıştım. Çocuktum, Ankara Atatürk Anadolu’da ilk yılımdı ve yatılı okulda takip etmiştim bütün turnuvayı. Völler, ceza alanı içinde Sensini’yle girdiği ikili mücadelede yerde kalıp Codesal’dan penaltıyı alınca, belki de hayatımda ilk kez adalete olan inancım zedelenmişti. Bir Dünya Kupası, böyle bir kararla bitmemeliydi.