Ümit Özdağ Yeniçağ Gazetesi

Türk milleti Suriyeli sığınmacıların vatanlarına dönmelerini istiyor

Türkiye, çok ağır bir kriz sürecinden geçmektedir. Yaşanan kriz, Türk Milleti'nin Anadolu'da egemenliğini tesis ettiği 1071 sonrasında yaşadığı üç büyük tehdit ile kıyaslanabilecek...

30 Eylül 2018 | 3.686 okunma

Türkiye, çok ağır bir kriz sürecinden geçmektedir. Yaşanan kriz, Türk Milleti'nin Anadolu'da egemenliğini tesis ettiği 1071 sonrasında yaşadığı üç büyük tehdit ile kıyaslanabilecek ölçüde büyük bir tehdit ortaya çıkarabilecek kadar büyüktür. Türk Milleti'nin Anadolu'ya gelmesinden sonra karşılaştığı birçok ağır tehdit vardır. Ancak bunlardan üç tanesi Türk Milleti'nin Anadolu üzerindeki egemenliğini sona erdirecek kadar ağır tehditler ortaya çıkarmıştır.

Birinci büyük tehdit, Malazgirt Meydan Muharebesi'nden 24 yıl sonra başlayan ve amacı, Türklerin Anadolu'dan atılması ve Kudüs'te Hristiyan egemenliğini tesis olan Haçlı seferleridir. Anadolu'da Türk devletinin ikinci kez ağır bir krize girmesi, dağılma eşiğine gelmesi Timur'un 1402'de Ankara Savaşı'nda Yıldırım Beyazıt komutasındaki Osmanlı ordusunu yenmesi sonrasında başlayan Fetret Devri'nde olmuştur. Türk Milleti ve devletinin karşılaştığı en büyük üçüncü tehdit Mondros Mütarekesi ile ortaya çıkan durumdur.

Türk Milleti, Haçlı Seferleri, Timur yenilgisi ve Mondros Mütarekesi sonunda karşılaştığı tehditleri aşarak bugünlere gelmiştir. Bugün ise Türk Milleti farklı bir tehdit olmakla beraber Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığına yönelik sonuçları itibarı ile en az bu üç büyük tehdit kadar büyük bir tehdit ile karşı karşıyadır. Bu tehdit, Suriye iç savaşı sırasında ülkelerini terk ederek Türkiye'ye kaçan ve resmî rakamlara göre sayıları 3.5 milyon, ancak gayriresmî 4 milyon olan Suriyeli sığınmacıların Türkiye için oluşturdukları çok boyutlu tehdittir.

Yaşanan Suriyeli sığınmacı tehdidi, ülkemizin ağır bir devlet krizi ve ekonomik çöküş yaşadığı döneme denk gelmektedir. Cumhurbaşkanlığı rejimi adı altında tesis edilen otoriter tek adam rejimi ile Türkiye'de kuvvetler ayrılığı tasfiye edilmiştir. Hukuk devleti ortadan kalkmıştır. Akla, bilgiye ve liyakate dayalı bürokratik yapıdan tek adama ve biata dayalı bürokrasiye geçilmektedir. En çok uzmanlık gerektiren konularda bile uzmanlık değil, yandaşlık tercih edilmektedir. Ekonominin başına sadece damat olduğu için Berat Albayrak'ın geçirilmesi, liyakatin yerini sadakatin aldığının en somut göstergesidir. Bu gerçekleşirken devletin kurumsal kimliği ve gelenekleri yok edilmektedir.

Ohal KHK'sı sözde kaldırılıp, bir sivil sıkıyönetim yasası çıkarılmıştır. Muhalefete adeta iç düşman gözü ile bakan bir anlayış hâkim olmuştur. Baskıcı devlet mekanizması içeride güçlü bir rejim imajı oluştursa dahi aslında devlet kurumu hiç olmadığı kadar zayıflamıştır. 

Ağır devlet krizine çok ağır bir ekonomik kriz, hatta çöküş refakat etmektedir. 2002 sonundan itibaren devam eden dış borca dayalı, tüketim, rant ve şatafat ekonomisi çökmektedir. Türk ekonomisi dünyadaki en kırılgan ikinci ekonomidir. İşsizlik artmaktadır. Enflasyon artmaktadır. Döviz kurları 2004'ten bu yana en yüksek noktasına ulaşmasına ve Türkiye dünyada Arjantin'den sonra en yüksek faizi veren ülke olmasına rağmen düşmemektedir. İş yerleri kapanmakta, iflaslar peşi sıra gelmektedir. Büyüme rakamları düşmüştür. Bütün bunların oluş nedeni bir papazın tutuklanması değil, yanlış ekonomik politikalardır. Ve Erdoğan üretime dayalı yeni bir ekonomik modeli önerebilecek durumda değildir.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yeni yılda ekonomik kriz 07 Ocak 2019 | 3.115 Okunma Başka açılardan Suriyeli sığınmacılar sorunu 31 Aralık 2018 | 1.247 Okunma Büyük Ekonomik Kriz 25 Aralık 2018 | 3.114 Okunma Halkın parası nasıl harcanıyor? 17 Aralık 2018 | 1.116 Okunma İYİ Parti Suriyeli sığınmacılar konusunda ne diyor? 10 Aralık 2018 | 3.596 Okunma