Türkiye’nin ABD’ye kalın zincirlerle bağlanmasının öyküsü, 2.
Dünya Savaşı’nın son günlerinde, 1945’te dünyanın paylaşıldığı
Yalta Konferansı ile başlar!..
Bu konferansta, Türkiye “Hür dünya” tarafında,
yani ABD’nin kontrol ettiği cephede yerini almıştı!.. Aslına
bakarsanız, bu konferanstan bir süre önce, 23 Şubat 1945’te Türkiye
Amerika ile “Karşılıklı Yardım Anlaşması”
imzalayarak tercihini ortaya koymuştu…
ABD’ye inanılmaz ayrıcalıklar tanıyan bu anlaşma ile ilgili olarak,
Sovyetler Birliği lideri Stalin’in Kars ve Ardahan’ı istemesi,
Boğazlarda “üs” talep etmesi gösterilir!..
Gerçek öyle midir yoksa Yalta öncesi Türkiye’nin ABD ile
yakınlaşmasının Stalin’i öfkelendirmesi midir hep
tartışılmıştır…
Dünyanın bölüşülmesinin üzerinden çok zaman geçmemişti ki, 5 Nisan
1946 günü Amerikan Donanması’nın gözbebeği Missouri zırhlısı,
ABD’de vefat eden Türkiye Büyükelçisi Münir
Ertegün’ün cenazesi ile Dolmabahçe Sarayı’nın tam
karşısına demirledi!.. ABD görünürde Türkiye’ye büyük jest yapmış,
tee binlerce mil uzaktan elçimizin cenazesini İstanbul’a Amerikan
Başkanı Truman’ın özel temsilcisi
Alexander Weddel gözetiminde göndermişti; büyük
onurdu doğrusu!..
Gerçekte ise, bir yandan Sovyetlere mesaj veriliyor, diğer yandan
Türkiye’nin hangi cenahta yer aldığı tüm dünyaya ilan ediliyordu!..
Bu büyük jeste karşılık Türkiye Amerikalıları karşılamak için neler
yapmıştı dersiniz? Zamanın gazetelerinden özetleyelim:
-Mesela Taksim alanına ampullerden koca bir Missouri maketi
yapılmış, camilerin minarelerine “Wellcome Missuri” mahyaları
asılmış, PTT seri pullar bastırmış, Tekel özel sigara çıkarmıştı.
Zırhlının yanaştığı Dolmabahçe’nin etrafındaki tüm evler aynı renge
boyanmıştı…
Daha bir yığın kepazelik var ama yerim yok
ne yazık ki!.. İstanbul’da 4 gün kalan ve yapmadık kepazelik
bırakmayan Coniler, 9 Nisa...