Kemal Kılıçdaroğlu'nun “Adalet için Büyük Yürüyüşü”
altıncı gününe girdi…
Her türden zorbalığa, tehdide, trol artıklarının aşağılık
hakaretlerine karşın yürüyüş her gün ülkede ve dünyada artan bir
ilgiyle izleniyor… Her geçen gün daha bir şölen havasında, bu
ülkenin yüz akı sanatçıların, yazarların, çizerlerin katılımıyla
büyüdükçe büyüyor…
Diğer taraftan, “Adalet yürüyüşünü” ilk günlerde görmezden
gelen, öyle yapınca sanki yürüyüş buharlaşıp yok olacak zanneden
iktidar mahfili, gelişmeler düşündüğünün tam tersi çıkınca, yandaş
kalemlerden bile “aman dikkat!” yazıları, uyarıları gelmeye
başlayınca sessizliği bir yana bırakıp saldırıya geçti…
Ama ne geçiş! Önce Saray aldı sazı eline; Türkiye
İhracatçılar Meclisi'nde bir gürledi, pir gürledi… Anayasanın 138.
maddesini hatırlatıp şöyle dedi:
-Adalet pankartlarıyla dolaşmak, adaleti getirmez. Yargı
yarın sizi de davet ederse şaşmayın!..
Vallahi de Billahi de aynen böyle söyledi! Bu sözlerin nasıl
algılandığını anlatmadan önce 138. madde nedir ona
bakalım:
-Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve
hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez,
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz…
Bu maddeyi okuyunca aklıma yıllar öncesinin o meşhur
çıkışları geldi:
-Yargıya güven duymuyoruz…
-Dokunulmazlıkları kaldıramayız, çünkü yargının bağımsız
olduğuna inanmıyoruz…
Daha çoğaltabilirim ancak bu kadarı kafi!.. Şimdi soruyorum
“dokunulmazlıkları kaldıracağı” sözünü bayrak yapıp iktidara
geldikten sonra tüm sözlerini unutan, üstüne gelindiğinde
yukarıdaki cümleleri kuran iktidar hangi ülkenin
iktidarıydı?..
-Sudan'ın mı, Kongo'nun mu?!.