Dün Torosların zirvelerindeydim…
Karlı dağların koynuna sokulmuş Türkmen köylerinde, sıcak yürekli
insanlarla, hayatın zorluklarını, siyasetin o yöreyi, insanları
seçimden seçime hatırlamasından duydukları kırgınlığı,
hoşnutsuzluğu, ürettiklerinin 5 para etmediği bir zavallı süreçten
geçmelerinin getirdiği öfke ve bıkkınlığı konuştuk…
Mesela 80’lerini süren Tahir Amca, yolların
perişanlığına isyan ediyordu, kendini örnek verip şöyle
diyordu:
-Allah göstermesin hastalansam, sağlıkçılar köye ulaşana
kadar çoktan mevta olurum!..
Uzun süredir ilk kez bir
büyükşehir belediye başkan adayını ağırlayan Torosların cefakar
insanlarının Zeydan Karalar’dan ilk istediği şey
yoldu doğal olarak!.. Tahir Ağa “oyum Zeydan’a”
deyince “niçin?” diye sordum, hiç sektirmeden cevap verdi:
-Adam gibi adam da ondan be ya!..
“Yolu
yapacağına söz verdi, oyum ona” diyen Tahir amca Adana
merkezde oturan 5 çocuğuna da aynı şeyi söylediğini anlattı…
Kendisini “Gürümze Köyü’nün baş belası” olarak
tanıtan İbrahim Ağa da, acıklı bir gülümsemeyle
dert yandı:
–Biliyor musun gazeteci kardeşim, bu gördüğün köyler tüm
bölgeyi doyurur; şu karlı dağların eteğinde 5 bin dönüm ekili arazi
var… Ama şimdilerde 5 para etmiyor. Bitirdiler bizi de, ürünleri
de!..
Her durduğumuz, sohbet ettiğimiz köyde aynı
sıkıntılar farklı insanlar tarafından aynı şekilde dile getirildi…
İnsanlar fena halde dertli, sıkıntılı ve tabii öfkeliydi!..
Süphandere’de gençten bir yurttaş, durumu şöyle özetledi:
-Önce iktidardan medet umdu buraların insanları, oylar
oraya aktı… Sonra üç hilale sarıldılar yine elleri böğründe kaldı…
Şimdi sırada her sözünü tuttuğu söylenen baba yadigarı partinin
adayı var. Heybetli adam… Sıra onda!..
Zirveden inerken
hem hüzün...