Bir varmış, bir yokmuş…
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, adamın biri hiç tanımadığı, hiç tanınmadığı bir ülkenin dillere destan güzellikteki şehrinden geçiyormuş. Bir de bakmış ki, şehrin ahalisi büyük bir meydanda toplanmış, hep birlikte havayı seyrediyor. O da bakmış, iyice bakmış, uzun uzun bakmış, ama hiçbir şey görememiş. “Bu aklı havada millet, acaba nereye bakıyor” diye iyice meraklanıp, ahaliden birine sormuş:
-Böyle uzun uzun nereye bakıyorsunuz?
–Kuşumuzu bekliyoruz!
Meğer o ülkenin başka hiçbir yerde görülmeyen bir adeti varmış. Padişahlarını seçmek için bir alana toplaşır, ülkenin gözbebeği kuşunu beklerlermiş. Kuş alanın üstüne gelir, döner, döner sonunda birinin başına pisler, o kişi de padişah olurmuş! Adam büyük bir şaşkınlıkla olacakları seyretmeye başlamış. Gerçekten de bir süre sonra güzeller güzeli bir kuş gelip alanın üstünde dönmeye başlamış. Birkaç kez döndükten sonra gelip adamın tam kafasının ortasına yapmasın mı?
Ahali bu işe çok bozulmuş. “Olmaz, bu adam yabancı, bizim padişahımız olamaz” deyip, bir kez daha havaya bakmaya başlamış. Ancak kuş gelip yine aynı kafaya pislemiş. Yine olmazlanmışlar. Fakat ne çare; kuşcağız her defasında aynı kafayı hedef seçince “demek ki var bu işte bir hikmet” diyerek yabancıyı padişah ilan etmişler…
-Pek fena etmişler!
Önce etrafına kendi köyünün ipe sapa gelmez aylak takımını toplamış. Ardından akıl almaz vergiler icat etmiş. Öyle ki; koyacak vergi kalmayınca, ülkenin hazinesi de “vur patlasın çal oynasın” yönetim sonucu tamtakır kalınca bu kez adı İbiş olanlara, kel olanlara, eşeği olanlara hatta kılıbık olanlara bile “özel baç” adı altında vergi koymaya başlamış!
Aklı es...