Hadi, geleceği elinden çalınmış, hayal bile kuramayan, işsiz,
güçsüz üniversite öğrencisini anlarım…
Elindeki ürünü sayın iktidar sayesinde beş para bile etmeyen,
bankaların, tefecilerin, aracıların elinde telef olan çiftçiyi de
anlarım…
Bereketli topraklar bomboş yatıp dururken, yerin bin metre altında
kendini paralayan, bir grizu patlamasında göçüp gitmese bile, yaşı
45-50 ortalamasını geçemeyen biçare madenciyi de anlarım
diyelim…
İktidarın atama oyunu sayesinde intihara dahi sürüklenen, elinde
diploması inşaatlarda, pazar yerlerinde çalışan çilekeş öğretmeni
de keza anlarım mesela…
En büyük Türk büyüklerinin, geleneksel “kaşıkla verip,
kepçeyle alma” ritüeli (!) uyarınca iki yakası bir araya
gelemeyen, elindeki maaşla asla ay sonunu getiremeyen memuru, yılın
son günü zam beklerken işten atılan işçiyi de anlarım tabii ki…
Emekli, adı üstünde emekli zaten, bir yere kıpırdayamaz… Mevsimlik
işçi, işsiz, iş aramaktan bile vazgeçmiş olanları saymıyorum bile;
kaderin elinde bir oyuncak misali aç bilaç nefes alıp vermeyi
sürdürüyorlar…
Peki birader bu en zenginlere, dolar milyonerlerine,
milyarderlerine ne oluyor?..
Sürüler halinde ülkeden basıp gidiyor, varlıklarını yurtdışına
aktarıyor, çoluğunu, çocuğunu en kısa yoldan ülkeden
uzaklaştırıyorlar?..
-Ben demiyorum; dünyanın en prestijli gazetesi The New York
Times diyor!..
Kazın ayağı öyle değil!.. Gazetenin kaynağı araştırmaya göre yalnızca zenginler değil yetenekliler de gidiyor!.. Başka bir şey daha var:
-Ülkenin kuruluşundan bu yana ilk kez, kültür ve iş hayatına yön veren üst sınıf aileler de ülkeyi terk ediyor!..
Küresel Varlık Göçü İncelemesi Raporu’nda (Global Wealth Migration Review) şu vahim ifade de yer alıyor, dikk...