Biz, Milliyetçi Hareket Partisi’ni 1970’lerden de biliriz…
Çocukluğumun dehşet verici anıları arasında, partinin gözden ırak
yerlerde kurduğu “Komando kampları”, minibüslere
doluşan “komando” sıfatlı militanların kentlerde,
kasabalarda “Komünist avına” çıktığı yolundaki
hikayeler hafızamda hâlâ en ince ayrıntısına kadar yerini
korumaktadır!..
İlk gençlik yıllarımın, gazetecilik günlerimin hafızama nakşetmiş
anıları arasında en karanlık köşeleri, sokak ortasında kurşunlanan
gencecik çocukların, suikastlarda biçilen bilim insanlarının,
gazetecilerin, siyasetçilerin, sendikacıların kanlı fotoğrafları,
kareleri ile doludur!..
Dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı karşıdevrimlerinden biri olan 12
eylül darbesi ile birlikte bıçak gibi kesilen, Türkiye’yi Batı’ya
kalın zincirlerle bağlayan, gericiliğin alabildiğine desteklenip
okşandığı süreçte tüm partilerle birlikte kapatılan MHP’nin en
önemli isimlerinden Agah Oktay Güner’in yaptığı şu
açıklamayı ise hiç unutmadım:
–Fikirlerimiz iktidarda biz ise
hapishanedeyiz!..
Büyük bir restorasyondan geçen
Türkiye’de tüm kurumlar, siyasi partiler de o değişime ayak
uydurmak zorundaydı… MHP’nin kadrolarının önemli bölümü, başta
doğal lider Alpasrlan Türkeş olmak üzere
hapishanedeydi… Bir bölümü ise o çalkantılı dönemde, halk arasında
“Çek senet mafyası” olarak adlandırılan yeraltı
dünyasına karıştı…
Uzatmayalım, yeniden demokrasiye dönüş, siyasiler üzerindeki
yasakların referandumla kalkması, MHP yerine Milliyetçi Çalışma
Partisi’nin kurulması, yeniden Meclis’e dönüş, fırtınalı 90’lı
yıllar, Türkeş’in vefatı, Devlet Bahçeli’nin güçlü rakiplerin
arasından sıyrılıp partinin başına geçmesiyle şekillenen MHP’nin,
milliyetçi damara seslenen ancak sokaktan, şiddetten geri durduğu
uzun yıllar…