Türkiye’de bir zamanlar idam cezalarının ahaliye açık
gerçekleştirildiğini biliyor muydunuz?..
Hem de şehrin en büyük, en işlek meydanında! Mesela Osmanlı
zamanında idamlar bu şekilde yapılırdı; suçlunun idam edileceği
gün, saat, idam yeri ilan edilir, o saatte de genellikle kalabalık
bir seyirci kitlesi huzurunda infaz edilirdi…
Ahali de sanki sirk gösterisi varmış gibi koşa koşa seyir yerine
gider, mahkumun çığlıklarını, ağlayışını, direnişini, zorla
taburenin üzerine çıkarılıp, boynuna yağlı urganın takılışını,
celladın tabureye tekme atışını, bir kaç saniye önce yaşayan
mahkumun ipin ucunda eğilip bükülüşünü, yüzünün morarışını, dilinin
dışarı çıkışını ve son bir sarsılıştan sonra ruhunu teslim edişini
an be an izleyip sonra da güle oynaya evine dönerdi!.. Bazı
mahkumlar ise bu seromoniye uymaz, ya sessizce gider ya da
inandıklarını haykırarak, tabureye kendi çıkıp, kendisi devirerek
bitirmeyi tercih ederdi…
Mesela İstanbul’da en gözde mekan Sultanahmet Meydanı ile Beyazıt
Meydanı’ydı… İdam cezaları genellikle bu meydanlarda infaz edilir,
ahali de akın akın seyre gelirdi… Saray ve İngiliz uşağı
Kürt Nemrut Mustafa Paşa’nın başkanlığını yaptığı
mahkemece idama mahkum edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal
Bey 10 Nisan 1919 günü Beyazıt Meydanı’nda asıldı…
Çocuklarını asil milletine emanet ettiğini haykırarak dimdik
sehpaya çıkan Kemal Bey’den asılırken en ufak bir tepki bile
gelmedi ama cenazesine on binlerce kişi katıldı!..
Cumhuriyet devrinde de aynı usul yıllarca devam ettikten sonra,
böylesine bir barbarlığın daha fazla sürmesine itiraz edenlerin
baskısıyla kaldırıldı…
Hem dünya hem de Türkiye ölçeğinde yapılan araştırmalar, hiç de öyle olmadığını gösteriyor!.. Üstelik idam cezası, geriye dönüşü olmayan bir infaz şekli olarak öne çıkıyor… tarihte idam edildikten...