İki güzel insan, o güzelim atlarına bindiler ve gittiler…
Yoksa sevgili Aydın Boysan’ın deyişiyle
“kayboldular” mı demeliydim… Aydın Abi
“ölüm” lafını hiç sevmezdi; gidenler için
“kayboldular” derdi!.. Bir de “Yeni Türkiye” yi
hiç sevememişti… Neredeyse son yıllarına dek her 15 günde ya da
ayda bir buluştuğumuz, demlendiğimiz, kahkahalar attığımız Tarabya
Set Restoran’da sözü açıldığında yüzünü hafif buruşturur, sonra o
güzelim Türkçesiyle anlatırdı; tıpkı Ayşe Arman’a
verdiği röportajda anlattığı gibi:
-Beni yeni Türkiye denen şey mutsuz ediyor. Bazı
ilişkilerin, anlayışların, görgülerin yok oluşu… Bu hoyratlık,
kabalık, hadsizlik, bu cehalet yüreğimi yakıyor…
Doğma
büyüme Samatyalı idi ama özellikle “Narlıkapı”
derdi. Çoğu yitip gitmiş dostlarını, doyumsuz komşuluk ilişkilerini
anlatırken, anarken sesi titrerdi hafiften… Kendisi ile dalga
geçmekten, içtiği “rakı” ayrı gitmeyen sevgili arkadaşı
Tarık Minkari’ye takılmaktan büyük zevk
alırdı…
Arif’in Yeri’nin, resmi adıyla Sinema Sevenler
Derneği’nin şaşaalı yıllarında iyi içiciler bir grup kurmuştu;
başını Aydın Abi çekiyordu:
-Baraton Ekibi!..
Maratondan esinlenmişti Aydın
Boysan… Haftada bir gün baratoncular toplanır, Beyoğlu’nun
güzide barlarını dolaşır, her gittikleri yerde hafiften demlenip
yola devam ederlerdi!.. Ben bir kez katıldım, dayanamayıp yarı
yolda istifa ettiğimi dün gibi anımsarım! O kadar güzel insanlardan
kurulu bir ekipti ki; sevgili Doğan Somer, kardeşi Cihan,
Ceset Engin... O ekiptekilerin hemen tümü Aydın Abi’nin
deyişiyle “Kayboldular!” Ayşe o müthiş röportajında
“Bu kadar uzun yaşamanızı neye bağlıyorsunuz?”
diye sormuş, Aydın Abi şöyle yanıtlamıştı:
-Azrail’in benden korkmasına! Çünkü yakala...