Önceki gün kendimi bir anda 2009, 2010’larda yaşıyormuş gibi hissettim!
-Tam bir “dejavu” idi anlayacağınız; düşünsenize aniden kendinizi Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk kumpasları içine yuvarlanmış buluyorsunuz!
Çok acı, çok kederli, çok adaletsiz bir dönemdi… O sıralar iktidarın “beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısını birlikte, ele ele, kol kola çığırdığı Fethullahçı Yapı devleti bir ahtapot misali sarıp sarmalamıştı… Cemaatin polislerinin kotardığı, savcılarının binlerce sayfalık “kopyala-yapıştır” iddianameler hazırladığı, “gazeteci kılıklı” kalemşorların sorgu odalarından çıkıp gelmişçesine, ellerine tutuşturulan sahte delillerle manşetler attıkları, köşelerinde pişirdikleri yalanlarla kitaplar yazdıkları bir süreçti…
O dönemle ilgili anlatabileceğim binlerce şey var aslında ama aklıma adeta mıh gibi çakılmış, asla unutamayacağım dört konuyu paylaşayım sizlerle:
-Zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “bana bir savcı bulun” sözleri üzerine aranıp taranıp bulunan, şu anda kaçak olan Zekeriya Öz’ün göreve atanması…
-Zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ben bu davanın savcısıyım” sözleri…