Görüntüler hüzünlü, tablo olabildiğince kırık döküktü..
Priştine sokaklarında gencecik kadınlar tankın üzerindeki barış
gücü askerine çiçek atıyordu.. Küçücük bir kız çocuğu kocaman
silahlı, kocaman bir askerin boynuna sıkı sıkıya sarılmış aynı anda
hem gülüyor hem ağlıyordu.. Aylardır işkenceyi, tecavüzü, ölümü
konuk eden Kosovalılar bu kez kurtarıcılarını selamlıyordu..
-Kurtarıcılar???!!!
Ben, kendi hesabıma oldum
olası “kurtarıcı” takımından ürkmüşümdür!. Hikayeyi bilirsiniz;
arkadaşları Neyzen Tevfik’e, “Hadi gel,
sinemaya gidiyoruz, kovboy filmi var” dediklerinde, üstad,
“Ben gelmem, sıkıldım artık o tür filmlerden”
deyip devam etmiş;
-Hep aynı hikaye, önce kurtarıyorlar, sonra kendileri
beceriyorlar!..
Yüzyıl ne yazık ki hep kurtarıcıların
nasıl becerdiğine ilişkin örneklerle dolu!
Örnek o kadar çok ki..
Yüzyılın başında Arap kardeşlerimizi zalim Osmanlı’nın elinden
kurtarmaya soyunan İngiliz emperyalizmi bu işi büyük bir başarıyla
kotardı. Sonrası malum; Arap yarımadasında bir sürü yapay devlet,
başlarında İngiliz uşağı şeyhler, emirler, krallar.. Ve Batı’nın
emrine sunulan milyarlarca ton petrol!..
-Ortadoğu kurtarıldığından bu yana rahat yüzü
görmedi.
Dünyayı kurtarmaya soyunan süper güçlerin
“savaş arenası” olarak kaldı. Bitmez tükenmez darbeler, savaşlar
yalnızca silah tüccarlarına yüz milyarlarca dolar kâr sağladı.
Petrolden sağlanan trilyonları saymıyorum.
-Kurtarıcıların tümü Batılıydı!..
Arap ulusunun
halini anlatmaya gerek bile duymuyorum. Yalnızca, üçüncü bin yıla
girerken hâlâ kaçıncı yüzyılda olduklarını düşünün yeter!.
-İkinci Dünya Savaşı da aslında dünyanın yeniden
paylaşımının savaşıydı!.
Ona da bir kulp taktılar;
Hitler’in başını çektiği Nazi-Faşist ittifakı dünyayı vahşi
emperyalizmin boyundu...