Balyoz alçaklığının ardından Ergenekon kumpası da çöktü…
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Ergenekon Davası’ndan yargılanan
276 kişiye verilen onlarca yıllık cezaların iptalini istedi!.. Bu
ne demek? Şu demek: 2007 yılının Haziran ayında, “Üst Akıl”ın
talimat ve gözetiminde, iktidar ve cemaatin birlikte, el ele
başlattığı iğrenç kumpas, ardında kahrından ölenler, hapiste
yıllarca çürütülen şerefli insanlar, babasız büyüyen çocuklar
bırakarak son buluyor!..
Halbuki, ne de güzel punduna getirmişler, pırıl pırıl insanları,
kahramanları tutsak kamplarına tıkıvermişlerdi… Balyoz’da örneğin,
bir celsede 230 komutan tutuklanmıştı. Ergenekon’u “silahlı terör
örgütü” olarak gösterebilmek için Danıştay Davası’nı hiç utanıp,
sıkılmadan bu davaya monte etmişlerdi…
-Asıl infaz ise daha iddianameler bile ortaya çıkmadan “pek
şerefli” medyamız tarafından yapılmıştı!..
Paraleli, havuzu, yandaşı… Güzide medyamız çok ah aldı çoook!..
Aylarca, yıllarca en iğrenç, en mantıksız, en inanılması zor
yalanları manşetlerinden, duyurdular, ekranlarda anlattılar.
Ergenekon’un kasası dedikleri Kuddisi Okkır kahrından kanser oldu,
ölümüne üç-beş gün kala salıverdiler, cenazesini parasızlıktan
belediye kaldırdı!..
Balyoz’da, Deniz Yarbay Ali Tatar’ı tutukladılar, serbest
bıraktılar, üç gün sonra yeniden tutuklamaya gidince onuruna
yediremeyen Yarbay Tatar, çekti silahını şakağına sıktı. Sıfatı
maalesef “köşe yazarı” olan bir alçak, “mermiye kafa attı” diye
aklı sıra alay etti…
-O şerefsiz bugün de kin kusmayı, çamur sıvamayı sürdürüyor!
Gazeteci sıfatlı haysiyet cellatları!
Bugün AKP’ye karşı yazılar döktüren solcu kırması liberaller,
cicim aylarını yaşayan cemaatçi ya da AKP yanlısı kalemşorlar,
biraz olsun vicdanları sızlamadan en ağır yazıları yazdılar,
kendini savunamayan insanlar hakkında…
Örneğin, Cengiz Çandar isimli muhterem, “Nazilerin yargılandığı
Nürnberg mahkemelerinden mülhem olarak, Balyoz Davası Türkiye’nin
Nürnberg’idir” diye yazdı. Hasan Cemal, “Balyoz, Ak Parti’yi hedef
alan, bal gibi darbe planıdır” dedi. Mesela Emre Aköz adındaki köşe
tutan tip, “Bazı arkadaşlar, planı hazırlayan askerleri kastederek
‘deli mi bunlar’ diye sormuştu, ben de ‘bunlar deli filan değil,
vicdansız katiller’ demiştim, az bile söylemişim” diye
çiziktirdi…
Bugünlerde “demokrasi”, “insan hakları” diye ağlaşan Ekrem Dumanlı
isimli yayın yönetmeni, o günlerde “Cuntacılar panik yaşıyor,
suçüstü yakalananlar çareyi yargı ve medyadaki dostlarını yardıma
çağırmakta buluyor, herkes cuntacıların uzantıları olan gazeteciler
üzerine kafa yormalı” diye hedef gösteriyordu. Bugün Ekrem abisiyle
ayrı kamplarda yer alan Elif Çakır bu pası alıp, “Asker tamam.
Şimdi geç kalınmadan, darbelerin içinde yer alan İstanbul sermayesi
ve gazeteciler yargı önüne çıkarılmalı” diyerek işini “zaten iyi
bilen!” savcı ve hakimlere yol gösteriyordu…
Örnek o kadar çok ki; mesela “Kabataş yalanının” mimli
kalemlerinden İsmet Berkan, “Güneş balçıkla sıvanmaz, gerçekten
darbe hazırlığı var” diye fetva veriyor, Oral Çalışlar, “Balyoz’un
darbe planı olmadığını söylemek komiktir” diyordu. Engin Ardıç
isimli kalemşor, “darbe falan yokmuş diyorlar, çünkü biz eşeğiz…
Bunlar neyine güveniyor da göz göre göre postalcılığı sürdürüyor
yahu?” diyerek, yapılan lince karşı çıkan bir avuç gazeteciyi
savcılara şikayet ediyordu…
Bizler, içeri tıkılmasını istedikleri gazeteciler ise en başından
itibaren, “bunların hepsi yalan, hepsi aşağılık bir kumpas” diye
haykırıyorduk… Sonuna kadar bu aşağılık oyuna karşı durduk ve haklı
çıktık…
-Pekii, ya şimdi???
Şimdi “Engizisyon mahkemeleri” kuranların gıkları çıkmıyor…
Yukarda saydığım ve yer darlığı nedeniyle sayamadığım köşe yazarı
kılıklı haysiyet cellatları bugün hiçbir şey olmamış gibi yine
utanmazca yazılar çiziktirmeyi sürdürüyorlar… Konuşmayınca,
yazmayınca unutulacağını, her seferinde olduğu gibi yine
yırtacaklarını sanıyorlar, ama çok yanılıyorlar…
-Bu kez farklı, çok farklı olacak!..
Bu kez kaçamayacaklar… Yaptıkları yanlarına kar kalmayacak, mutlaka
ama mutlaka kuyruğuna sarıldıkları ağababaları ile birlikte
yaptıklarının hesabını yargı önünde verecekler… İstedikleri kapıya
sığınsınlar, istedikleri kadar dönsünler, fark etmez…Yarın, öbür
gün o manşetlerin, o köşe yazılarının bedelini mutlaka
ödeyecekler…
-Çünkü ellerinde ölüme yolladıklarının kanları, arkalarında ise
milyonların “ahı” var…