Bu arkadaşlar bunu hep yapıyorlar…
Medyamızın pek güzide kalemşörlerinden, esneklik harikası
yöneticilerinden, televizyon dehalarından söz ediyorum… Üşenmedim,
son 10-12 yılın arşivlerine şöyle bir göz gezdirdim, yüzüm kızardı!
O ne biçim kıvraklık, o ne zeka dolu yumuşak geçiş, o nasıl 180
derece keskin dönüş, o ne tarz post modern dalkavukluk pes
yani!
Bu arkadaşların tartışılamaz ve de ulaşılamaz özelliklerini bu
sütuna sığdırmaya olanak yok; titiz bir araştırmacının karşılıklı
olarak, yani dönemlerine göre ayıracağı o manşetler, o köşe
yazıları, o “vıcık vıcık” televizyon programları
vallahi ciltlere sığmaz! Ben yalnızca birkaç örnek vermekle
yetineceğim:
– Çiller dönemi: “Leydinin topuk sesleri”,
“Clinton, elini tuttuğu Başbakan Çiller’i hayranlıkla süzdü”,
“Başbakanın derin tahlil yeteneği karşısında yalnız işadamları
değil, biz gazeteciler de hayretler içinde kalmıştık, ama
mutluyduk”
– Yılmaz dönemi: “Yılmaz Başbakan”, “İşte dedim,
bizzat Avrupa’nın engellerini bile bertaraf edecek, Türkiye’yi
sırtlayıp AB’ye sokacak adam karşımda duruyor.”, “Mesut Bey, devlet
geleneğini iyice özümsemiş ve Turgut Bey’den aldığı politika
bilgisini dağarcığında biriktirmiş olmanın rahatlığıyla muhatabına
iyi bir ders verdi.”
– Ecevit dönemi: “Büyük devrimci”, “Bülent Bey,
mükemmel İngilizcesi ile IMF heyetine Türkiye’nin asla evet
diyemeyeceği hususları bir bir sıraladı. IMF heyeti sonunda
anlamıştı.”, “Böyle kritik bir dönemde böylesine zor bir koalisyonu
ancak Ecevit bir araya getirebilirdi.”
– Bahçeli ve MHP: “MHP değişti” (Lider ve
kurmayları değişmedik diye yırtınırken!), “Devlet adamı Bahçeli”,
“MHP merkez sağın en güçlü adayı.”
– Kemal Derviş: “Tenis oynarken bile ekonomiyi
düşünüyor”, “Türkiye’nin talihi”,