Uzun yıllar adı yalnızca “30 Ağustos” olarak kaldı!.. Tıpkı 19 Mayıs, 23 Nisan, 29 ekim gibi, sadece adını bırakmak için ellerinden geleni yaptılar!.. Yıpratmak, yok saymak, hafızalardan silmek, tarihe gömmek adına ellerinden gelen tüm çabayı gösterdiler.
Öyle ki, kuru kuruya bir “resmi törende” dahi Atatürk anıtlarına
çelek koyulmasını, bir karanfil bile bırakılmasını engellediler!..
En büyük Türk büyükleri ne zaman bir 30 Ağustos,
19 Mayıs, 23 Nisan, 29 Ekim olsa, bakın şu Allah’ın işine ya
hastalanıyorlar ya da tesadüf eseri yurt dışı seyahatlerinde
oluyorlardı!.. Bakın şu işe ki, örneğin daha önce hiç olmayan bir
şey icad ediliyor, “Kutlu Doğum Haftası” tam da 23 Nisan Milli
Egemenlik ve Çocuk Bayramı’yla aynı tarihlere denk
getiriliveriyordu!..
Ne yapılıyor, ediliyor milli bayramların karşısına tarihten bir
olay bulunup, kutlamalar
düzenleniveriyordu!..
Adına gazete demeye utandığım mevkuteler, Büyük Devrimci için tam da milli bayramlarda şu cümleyi sloganlaştırıyordu:
-Olmasaydın daolurduk…
Bayramlarımızı görmezden gelmek, küçümsemek adeta elbirliği ile
gömmek,yobaz çevrelerle el ele veren yanaşma medyanın birincil
önceliklerinden biri olmuştu!.. Hiç utanıp sıkılmadan adına “Tarih
Dergisi” diyen paçavralar, Kurtuluş Savaşı kahramanlarına olmayacak
rezillikte yalanlarla “özel tarih” yaratabilmek için karalamalar
yapıyor, bazı dinbazlar ise “Necef,
Çanakkale Zaferi’nden bin kat daha kutsaldır” diyebiliyordu.