Bu yazıya ilk düşündüğüm başlık şöyleydi:
-Zavallı Türkler, zavallı Kürtler!..
Sonra
vazgeçtim!. Bu ülke insanlarının etnik farka bakılmaksızın nasıl
aldatıldıklarını, nasıl ezildiklerini, nasıl kullanıldıklarını,
menfaatler uğruna nasıl harcandıklarını anlatan bir başlık
olmalıydı.
Emperyalistler ve işbirlikçileri özellikle son yarım yüz yılda
kanlı pazarları, Taksim, Sivas, Kahramanmaraş katliamlarını
yaratırken, darbeler tezgahlarken, binlerce insanın ölümü pahasına
köleleşmiş, her açıdan bağımlı bir ülke oluşturmaya çalışırken
“Bunlar Türk, bunlar Kürt” ayrımı
yapmamıştı!..
Bu ülke üzerinde oyun oynayanlar bize karşı suç işlemiş, bizim
yaşamımızla oynamış, bizim geleceğimize ipotek koymuştu. Bu ülkenin
insanları işte bu kanlı ve çirkin oyun için acı çekmiş, öldürülmüş,
işkencelerden geçmiş, yoksullaşmış, köleleşmişti. Tüm bunlar
başlığı da beraberinde getirdi:
-Zavallı bizler!..
Geçen hafta yazdığım
“Başımıza örülen çoraplar” başlıklı yazıma olumlu
olumsuz birçok tepki aldım.
Ama bir tanesi çok ilginçti. Öyle ki; bu yazının yazılmasına neden
oldu; “Yazıklar olsun” diye başlayan faks
mesajında hakaretlerin, “dost-düşman” tanımlamalarının dışında
kalan tek cümle şöyleydi:
-Bir Kürt Newroz resepsiyonu verdi diye devlet
yıkılmaz..
Talihsiz bir cümle, acıklı bir bakış
açısı!.. Kuzey Irak’ta, hem de çok uzun süredir kotarılmaya
çalışılan ‘piyon devlet’ oyununu göremiyorsanız,
bunu sezebilen herkesi ‘Kürtler hakkında şuur altındaki
kinini kusan’ düşmanlar olarak algılarsınız.
-Bu çok doğal!..
Bakın; tam 11 yıl önce Londra’da kaleme aldığım bir ‘tahlil’ yazısında ne demişim:
“…Özellikle son yıllarda açıktan açığa konuşulmaya başlanan senaryoya...