İnsan yaşlanınca hatıralar peşini bırakmıyor.
Daha önce ayrıntılı anlattığım için uzatmadan hemen hatırlayıp
hatırlatacağım:
28 Şubat dönemi.
Washington’da “Türk-Amerikan” toplantıları.
ABD’de Bush ve Neo-muhafazakâr saldırgan dönemin altyapı
ustalarından bir “Düşünce Kuruluşu”nun Türkiye’de de çok etkili
uzmanı bir harita açıyor:
Dünyanın, bölgenin ve tabii Türkiye’nin (ama asıl Likud
İsrail’inin) başına bela üç devlet (ülke) sıralıyor:
İran, Irak, Suriye. İlki Şii, ikincisi Şii çoğunluk ama Sünni
idare, üçüncü Şii (Alevi) idare altında Sünni çoğunluk da
mevcut.
Haritada, grafiklerde bunların füzeleri her yeri, Hanya’yı da
Konya’yı da vuruyor.
Bunların kimyasalları, biyolojik ve muhtemel nükleer silahları
felaket.
Bu üçünün de halledilmesi lazım.
Bizim paşalar (ve hükümet-devlet) de aynen bu haritaları
benimsemiş.
Türkiye de buna göre dizayn edilmek isteniyor.
28 Şubat’ın “bin yıl sürmesi” biraz da bunun için!
***
Sonra…
Biliyorsunuz…
28 Şubat da bitti, “askeri vesayet” de!
Neo-muhafazakârlar ABD’de iktidar değil ama fikirleri ABD’nin her
yerinde var olduğu gibi, zaten Ortadoğu’nun içine de etmiş.
İsrail’e ise öyle bir “one-minute” demişiz ki!
***
Sonra…
Biliyorsunuz…
Irak için için bitti, Suriye de!
Esas hedef olan İran’ın hacmi, kadim diplomasi becerisi filan
derken, İran ayakta ama esas hedef hep oydu.
Bu üçlüyü hedef alan ABD’li uzmanların temel derdi İsrail’in
güvenliği, temel meseleleri Likud İsrail’inin stratejik derinliği
idi. Petrol de o derinliklerdeydi zaten.
Bu üçlüyü hedef alan iki bölge ülkesi oldu:
Biri İsrail…
Biri de S. Arabistan.
Bu ikisinin köprüsü ABD ve Batı’ydı elbette.
***
Sonra…
Biliyorsunuz…
Ortadoğu adeta bu ikisinin siparişiyle dizayn edilmeye çalışıldı
ama “Irak diktatörü” düşünce, Şii çoğunluk ortaya çıktı. İran,
artık Irak’ın da içindeydi.
Suriye ve Irak’ı yarmak için, dikta-baskı rejimlerine karşı, Işid,
Nusra ve diğerleri örgütlendi, beslendi, yol ve seyirleri bir nevi
kolaylaştırıldı.
***
Şimdi, S. Arabistan, bu “örnek demokrasi, insan hakları devleti”
kendi başkentini merkez alarak “Terörle mücadele için İslam
ittifakı” kuruyormuş.
Bravo!
Ehlen ve sehlen!
El-Kaide’den Işid’e, ilham-para-kumpas kaynağı bir “merkez”in
“terörle mücadelesi” de göz yaşartıcı.
Öyle ya, kafasına göre kafa kesen Işid’e karşı, “kanun dairesinde” kafa kesen Krallık.
Öyle ya, Arap Baharı’nın demokratik bir halk ayaklanması olma
ihtimalini boğdurmuş, Bahreyn’de demokratik protestoları silah-tank
gücüyle ezmiş, Yemen’de sivilleri de bombalayan, Mısır darbesini
örgütleyerek seçilmiş “Mursi kardeşimiz”i içeri attıran, meydan
katliamlarında “Esma kızımız”ı katledenlere hamilik yapan
Saray.
***
Türkiye, zaten Suudi Sarayı’na hayranlığı yetmemiş gibi, işte bir
yanda o ittifaka da katılarak, “Riyad merkezli” Suudi hattına iyice
angaje oluyor…
Bir yanda da İsrail’le yeniden kucaklaşmak üzere.
Ba’de harabül Basra, ba’de harabül Bağdat, ba’de harabül Şam,
Halep, Humus!
Hepsi hayırlı, uğurlu olsun.
İşte zaten o yüzden 28 Şubat bin yıl sürüyor!
28 Şubat’ın kendisi sözde mahkum…
Ama bölgesel hedefleri neredeyse tahkim!
Kısacası evladım, az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de
baktık, hakikaten çok harika yol gitmişiz:
Musul Konsolosluğu’nu teslim et, Süleyman Şah Türbesi’ne bir nevi
hicret ettir, Musul’daki birlik tanzim olsun…
ABD’ye İncirlik’i dibine kadar aç, Katar’da askeri birlik
bulundurma kararı al, Suudi merkezli “Terörle mücadelede İslam
ittifakı”na katıl, İsrail’e yeniden sarıl.
Ayakta selam duruyorum.
Müsaadenizle az sonra oturacağım!