Kabul, “Adam gibi ölmek” tezinin etkisinde kalıp bu başlığı
atmış olabilirim.
Kadın bakanın “Kadınlar da adam gibi ölmesini bilir” demesi de
etkilemiş olabilir.
Yahut “Analar ağlamasın” dendikten sonra, yeniden “ağlarsa anam
ağlar, o da ağlasın anacım” devrine inat da böyle yazmış
olabilirim.
“Her gün şehit… Her gün tabut… Her gün kayıp… Her gün etkisiz hale
getirilen… Her gün gözaltı… Her gün ihraç” ülkesinde, anne, ,
kardeş, eş, evlat o kadar acı yumağı var ki, başlığa “baba”yı tek
başına almak ancak bir “baba”nın işi olabilir.
Yok, belki de çok daha basit:
Bir “baba”nın kalbinden, evladı için 400 gündür duyduğu endişeden,
belki herkesten gizli akan gözyaşlarından süzülmüş bir yazı olduğu
için sadece.
***
Başlıktaki “baba” Gürsel Özbey. 22 yaşındaki oğlu Semih için
seslenirken, tüm “kaçırılan” ve “unutulan” asker yakınlarının
sesini de duyurmaya çalışıyor.
(Buradaki yazılarda, bilirsiniz; kayıpları, acıları, hele evlatları
ayırmayı ayıp sayarım.
Yasin ile Berkin’i ayırmak için mesela, birinden birinin
öldürülmesini normal sayabilmek lazım. Nasıl olabilir, anlamak
zor!)
O yüzden, “gözaltında kayıp” sandığımız sırada “Hurşit Külter
nerede” diye de sorulur, çünkü burası 13 yaşında Seyhan’ın da
“gözaltında kayıp” olup 18 yıl sonra ana babasının yanına bir
kuyuda bulunan kemikleriyle defnedilebildiği ülkedir; “baba” Özbey
ile birlikte, “PKK’nın kaçırdığı 22 yaşındaki Astsubay Semih ve
diğer asker ile siviller nerede?” diye de sorarım!
***
Semih Özbey, hasta annesini ziyaret için Rize’den Tunceli üzerinden
Malatya’ya gitmek isterken, geçen yıl 18 Eylül’de “PKK tarafından
kaçırıldı.”
Yani 400 günü aşkın süredir “nerede?”
Yılbaşında bir video kaydında sesi duyuldu, onda da “Yurtta ve
dünyada barış temenni ederim” dedi.
Babası bir kez Başbakan’a dahi ayaküstü duyurabildi durumu; İnsan
Hakları Derneği’ne, HDP’ye, gidebileceği her yere gitti.
Ama bu gençler, “rehine ya da esir”, örgüt elinde. Ve çoğumuz
“onlar nerede” diye sormuyoruz bile. Hazır tabutlar karşısındaki
saygımız ve kaygımızdan onlara bir damla bile pek düşmüyor.
Biz sormuyoruz da, acaba devletin umurunda mı?