26 Mayıs’ta duruşması var.
“Benim oğullarımııın” diye bağıran babaların ülkesinde.
O da oğuldu.
O da anneydi.
Onur Yaser Can ve annesi Hatice Can, bu düzenin maddi-manevi şiddetine maruz kalarak canlarını verdiler.
Belki bir şey anlarız diye.
İster geçmiş “Anneler Günü” diye okuyun… İster “Gençlik Bayramı” diye.
Müsaadenizle, o günlerdeki yazılarımdan biriyle.
Başlık dahil, yazıdaki her şey o günkü gibi.
Onur Yaser ile Hatice Hanım yine yok.
Tek değişiklik, yazıdaki “Başbakan” artık “Cumhurbaşkanı”; Başkan olmak istiyor!
***
Babasınız ya, sizin oğlunuzu hiç çırılçıplak soydular mı? Hiç çıplak bir boşluğa attı mı kendini, evladınız?
Bebeklikten söz etmiyorum Beyefendi. Karyoladan düşmekten de değil.
Bir karakolda mesela. Siz yine başbakansınız o sırada, mesela.
Bir “kahraman” bir “çete” dediğiniz kimi polis, 2010 Haziran başında, henüz 28 yaşında, mimar Onur Yaser Can’ı gözaltına aldı.
Pardon, gözaltı bile değil. Ailesine haber verilmedi. Avukat istenmedi.
Ama nezarete kondu. Çırılçıplak soyuldu. Cinsel tacize maruz kaldı.
Çıkışta doktor raporu bile aynı polislerin huzurunda hazırlandı. (Hıdır Tok’un Başka Haber’deki hakikaten başka türlü haberi!)
İfadesiyle defalarca oynandı. Kağıt üstünde ne kadar hukuk kuralı varsa yer üstünde hepsi çiğnendi.