Ülkenin en büyük kentlerinden birinde “iç savaş hayatı ve hayatın ölümü” var.
Öyle ama daha kötü olabilirdi!
Değil mi? Herhangi bir ülkenin bütün kentlerinde bu olabilirdi!
O yüzden, orada değilsen, orada değilsindir!
Neden dersen?
Misal, ülkenin en büyük kentinde hayat ve onca haber “Güneydoğu’nun Paris’i”ne hakikaten Fransız kalarak sürebiliyor.
İkinci büyük kent başkentten, devlet erbabı “Dünyada barış”tan bahsediyor.
“Büyük ülke” olmak işte böyle bir şey:
Bir yanın kan içinde, öteki yanın pek hissetmiyor bile!
Bir yanın yanık, kırık, ezik, delik deşik; bayrağa sarılı tabutlar ülkenin kesik damarlarından akıyor, bayraksız tabutlar ülkenin kesik damarlarından akıyor.
Fakat ruhu, aklı, muhayyilesi, muhakemesi bölünmüş memleketin:
Her damar ayrı gövdenin, her kan ayrı toprağın sanki!
Öyle ya, daha kötü olabilirdi!
Sınırının bu yanında da öte yanında da savaş olan ve içine içine daha çok çekilen bir memleket “topyekûn savaş”ta olabilirdi.
Sanki farklı, bambaşka bir ülkenin meselesidir ki, “bunun felaket olacağı”nı da pek kimse konuşmuyor.
Hayır, elbette ki “herkesin keyfi yerinde” değil; ama muhtemelen herkesin aklı da yerinde değil.
O vakit, ne iç kanamandan, ne dış kanamanın kıyısında dolanmaktan çok rahatsız olmayabiliyorsun.
Düşünmezsen fazla, mesele yok.
Düşünsen bile, öyle ya, daha kötü olabilirdi!