-PARİS- Pardon, biz ne bilelim "Ermeni" olduğunu!Tüm yaptığımız şarkılarını sevmekti.Çünkü o şarkıları severek aşık olabileceğimizi düşünüyorduk. Sevebileceğimizi, sevilebileceğimizi.Fransızca dinlemek iyiydi ama Fransızca bilmek de gerekmiyordu. Her ne anlatıyorsa, her kelimesi müzikle dans ediyor, seni de alıp götürüyordu.Götürüyordu ve nereye gittiğimizi pek bilmiyorduk.Aynı şarkıları sevip hepimizin başka başka hayallere dalmasından da belliydi."Dünyanın sonuna götür beni" dediğinde hepimizin dünyası ve sonu ayrıydı ya. Geçenlerde İstanbul'da bir kitapçıda, kasa sırasında beklerken, bir genç masaya "Fransız Şarkılar"ı plağı koydu:Brel, Regiani ve diğerleri. Baktım, 12şarkıcı arasında bir Aznavour hayatta hala.Yaşlılık işte, çeneni tutamıyorsun, "Plağınıza iyi bakın, bir tek o kalmış" dedim; "O da konserlerini iptal etti. Bir iyiyim bir kötü, dedi daha dün."İlk şarkılarını söyleyen Gilbert Becaud plaktan ve çok uzaktan göz kırpıyordu.Pardon, biz ne bilelim...Tamam melodiler arasında şüphelenmedik ama sesini, şarkılarını, her şarkının gizli gizli davet ettiği gibi başımızı bir omza koymayı, omzumuzda bir baş hissetmeyi seve kaldık.