“Demokrasi bayramı”nın “bayram” kısmı çok önemli ama “demokrasi” kısmı da çok yaralı. Bu felaket travmasından hakiki, hakkaniyetli bir çıkış lazım.
Bunun üslubu, yöntemi, ufku, verdiği umutlar hakikaten muhteşem, bambaşka bir şey olabilir(di), olmalı ama olamıyor bir türlü!
Çünkü sadece “muzaffer” olmamızla açıklanacak bir şey değil.
“Bayram”, tamam haklıdır, “zafer”e dairdir; “tankın üstüne çıkmak” tarihidir…
“Demokrasi” ise, aynı zamanda acılara, yaralara, yarılmalara, kırılmalara, kırgınlıklara, yanlışlara, sorumluluklara, ortak hayatımıza, hukuka, hakkaniyete, hakikate, adalete de dairdir!
Misal, S. Arabistan da neden sonra “bayram”ı kutladı, ama haliyle “demokrasi”demedi?
***
O yüzden, hepimiz bir yana, iktidar ve Genelkurmay da sadece “muzaffer”değiller.
“Darbecinin darbeci olması”nın, gözü dönmüşlüğünün, merhametsizliğinin, kendilerini hedef almasının, karakterinin-karaktersizliğinin sorumlusu elbet onlar değil, hatta bir direncin önemli aktörleri ama “darbecinin darbeye teşebbüs edebilir hale gelmesi”nin, o gece olan bitenin; hepsi bir yana, bunca senedir onca askerin (ve iddiaya göre onca yargıç, polis, bürokratın) yerleşmesinin sorumlusu da mı değiller?