“Gül’ün kitabı”nı yazan Ahmet Sever’i severim; yıllarca birlikte çalıştık. Yurtdışında önemli, ciddi muhabirlik yaptı.
Artık yurtdışı muhabirleri dahi kalmamış gazetecilik işte!
Fakat gazetecilerin siyasilerle (ayrıca iş dünyası, kulüp başkanları, polis şefleri, paşalar vb.) yakın olmasını sevmem.
Danışmanlık yapmalarını da sevmem; açıkça yapılanlar da hoşuma gitmez. Gizli yapanlardan da nefret ederim. Tanıdığınız nice ismin yaptığı budur. Bazıları danışmanlık bir yana, soru dahi soramadan kulluk yapar. Daha da çok iğrenirim!
Ahmet Sever, Abdullah Gül’e yıllar boyu açık danışmanlık, yoldaşlık, sözcülük yaptı.
Bir gazetecinin tercihi buysa, saygı duyarım.
Ama o artık gazeteci değildir.
Hem öyle hem böyle olmaz.
Hele böyle işler yapılırken bir yandan gazetecilik faaliyetleri yürütmek de olmaz.
Ahmet Sever’in tercihi Köşk’tü; elbette olur.
Yazdığı kitap da o yüzden Köşk’tür; Köşk kokuludur.
Gazetecilik ürünü değil, açık sözlülüğümü bağışlasın, “katiplikten hallice”dir.
Elbette anılardır, elbette Ahmet’in kıdemli gazetecilik süzgecinden ve becerisinden geçmiştir ama nihayetinde görevli olduğun, maaş aldığın, tabi-bağımlı olduğun, arada itiraz etmiş olsan da itaat ettiğin bir hiyerarşi içinde toplanan malzemelerdir.
Elbette çok değerlidir.
Tanıklık, tutanak ve bilmediğimiz ayrıntıları bildiren bir kitap olarak.
Ama gazetecilik değildir.
Birinin siparişiyle, onun tayin ettiği şartlarda “onu yazan”ın yaptığı gazetecilik değil, zabıtçılık, katiplik, tutanakçılık, aktarmacılık, iletişimciliktir; “otorize biyografi-anı yazarlığı”dır belki. Bakın, hepsi saygın olabilir ama tekrar ediyorum, gazetecilik değildir.
Kimileri büyük gazetecilik yaparken bir yandan böyle işler de yapıyorsa, o da hiç iyi bir şey değildir!
***
Kitap yine de önemli ve kendi adıma çıkardığım kıssadan hisse şu:
Arada bazı müdahaleler yapsa da, aslında karşı olduğu (artık, neden sonra yazılmış) nice olayda seyirci kalan, sessiz duran, iktidar yara almasın diye olan biten üstüne fazla kelam etmemiş, halk adına, isterseniz devlet adına, ama ille kamu vicdanı namına ciddi tavır almamış bir Cumhurbaşkanı varmış!
Erdoğan’ın Saraylı olur olmaz dibine kadar istismar ettiği yetkilerin binde birini dahi kullansa, çıkıp iki söz söylese, bir veto etse bu ülkenin belki kaderini değiştirebilecekken, hep “zamanını beklemiş” bir Cumhurbaşkanı.
Şimdi “restorasyonun baş aktörü” olarak kimi AKP’li, kimi öteki, ama ille büyük sermaye ve büyük medya tarafından önemsenen (ki önemlidir elbet) ama özellikle son yıllarda, insanların canı yanarken, canı alınırken, hayatları tarumar edilirken,“cumhurbaşkanı ve başkomutan” olduğu devlet Işid ve benzerlerinin yardım ve yatakçısı haline getirilip komşudaki kana bulanırken, havuzlar dolup taşarken, kasalar-kutular-sıfırlar istiflenirken pek tık etmemiş bir “umut!”
***
Oysa bu ülkede AKP’liler kadar, “darbe karşıtı” herkes, 27 Nisan muhtırası esasGül’ün adaylığına karşı verildiğinde (doğru) tavır almış, AKP’nin oyları öyle patlamış, (o zamanki iddiama göre Erdoğan bir süre ikinci adaylığı istemediği halde) Gül de öyle cumhurbaşkanı olmuştu.
Onların arasında iktidarın sonradan ezdikleri de vardı.
Gül, nasıl AKP’nin ortaya çıkış yolunda Fazilet içinde esas cesareti göstermiş kişi olmuşsa, Erbakan’a biatten nasıl sıyrılmışsa, 13 yıllık iktidar ve 8 yıllık cumhurbaşkanlığı sürecini de “otoriter biat-itaat düzenine teslimiyet”le geçirdi ve bitirdi nihayetinde.
Elbet ufak tefek pansumanlar yapmıştır kimi yaraya; ama kanamayı Panama başkanı gibi seyretti!
***
Şimdi iktidara tavır alan seçmenlerin, AKP’den uzaklaşanların, HDP’nin barajı geçmesinin eseri olan ve “Otoriter Başkan”a sert bir fren yaptıran sonuçlara bakıp“Ben demiştim” diyormuş.
Köşk çıkışı Hayrünnisa Gül tamam da, ben Abdullah Gül’ün bir şey dediğini duymadım…
Siz hiç duydunuz mu?
***
Ahmet gördüklerini, duyduklarını, onun söylediklerini yazıyor ama onları ne biz duymuştuk tam zamanında, ne tam manasıyla halkın huzurunda Erdoğan, ne de iktidar!
Gül suya yazıp durmuş…
Ahmet şimdi onları kurutup kağıda dökmüş!
Kitap güzel ama hayatımızı değiştirmemiş işte.
Bunu en iyi bilenler, ölümlerini de değiştiremediği o çocuklar!
Oysa neler olabilir ve neler olmayabilirdi; kitabı sona saklamasaydı.