Bir ülke, bir halk bir darbeyi yenebilir; oradan daha fazla demokrasi umutları doğurabilir.
Bir ülke, bir halk faşizmi yenebilir; oradan capcanlı bir demokrasi deneyimine geçebilir.
Bir ülke, bir halk işgalcileri, sömürgecileri, emperyalistleri yenebilir; oradan yeni bir ufka yönelebilir.
Ancak, bir ülkede, bir halkın çoğunluğunun tercihi olan bir iktidar partisinin kendi kendisini durmadan yenmesi galiba başka bir şey.
Oradan bir türlü bir yere geçemiyorsun.
Orada esasen iktidarın kendisi de sıkışıp kalıyor.
Önce korkularının esiri oluyor belki; sonra korkacak bir şey kalmıyor yahut kalmasın diye bu kez kendi gücünün de rehinesi oluyor.
Ben böyle düşünüyorum.
Belki siz öyle düşünmüyorsunuzdur.
***
AKP bu ülkede “eski ağırlık merkezleri”ni yendi; kibirli beyaz sermayeyi, kibirli beyaz medyayı, kibirli paşaları, kibirli bürokrat, profesör, yüksek yargı camiasını.
AKP kendisini küçümseyen “Batı”yı da yendi.
Seçmenini aşağılayan, ötekileştiren, dışlayan, hor gören kibirli ideolojileri, kibir kurumlarını, kibir sosyolojisini de.
Milliyetçileri de yendi, cumhuriyetçileri de, (şimdiki gibi) eski darbe heveslilerini de.
Bütün bu galibiyetler sırasında elbette muhafazakârlıktan, elbette dışlanmışlıktan, elbette çevreden büyüdü ama tüm bu galibiyetlerin ana teması“adalet ve demokrasi” oldu.