54 yıllık hayatını aceleyle yüklenip hasta yatağından kayan kocaman adamın siyah-beyaz bayraklı tabutuna, henüz dolmamış 6 yaşımın bi dolu gözyaşıyla dokunduğumda, ben zaten Beşiktaşlıydım.
Bir bakıma Beşiktaş uğruna bir hayat vermiş, sonra da hayatını vermişti.
“Büyüyünce” daha iyi anladım ki, onun Beşiktaşlılığı, biraz da bugün “taraflı, tarafsız herkesten saygı” gördüğü söylenen Beşiktaş gibiydi.
Sahada seyredememiş olsa da gazetelerde, dergilerde yazılarını okuyanlar, “her maçı, sahadaki iki takımı da tutarak anlatan” ve TV’siz devirde “maça kör” olsalar da, yürekleriyle maçı dinleyerek yaşayanlar, radyodaki sesiyle “görenler” için de öyleymiş.
Belki şundan da:
Sonradan Fenerbahçe’ye gidecek ve genç takımdan Sanlı ile Yusuf’a yer açacak Şenol-Birol’lu Beşiktaş’ın şampiyon olduğu 1959-60 sezonu ardından, “27 Mayıs darbesi” dolayısıyla yapılan Cemal Gürsel Kupası’nda, yarı final öncesi, “Fenerbahçe, Beşiktaş karşısında geniş skor yapacak” diye gazeteden ilan edebilen ve maçın aynen öyle, çok farklı biteceğini önceden bilip söyleyebilen Beşiktaşlıydı!