Karaya vuran çocuk, boğulan bir çocuktur; “kıyıya vuran insanlık” filan değil.
Gerçeği somut ve çıplak görmek yerine ona sıfatlar taktığımızda, kıyıda bir çocuk görüyoruz ama başka çocukları görmemeye devam ediyoruz.
Karaya vuran çocuk, önce kendi hikayesini, sonra diğer çocuklarınkini taşıyor.
Biz onu öyle görmediğimizde de var olan hikayesini.
Bu çocukların neden kendi topraklarında bir hayata sahip olamadıklarının, kimlerin buna sebep olduklarının hikayesi.
Neden hep Batı’ya Batı’ya baktıklarının ve battıklarının hikayesi.
***
Evladım Kobanili imiş.
Halepli de olabilirdi, Felluceli de, Trabluslu, Marakeşli de, Dakarlı da.
Öyle oluyorlar ve öyle ölüyorlar.
Düştü düşecek Kobani işte!
Düşmüş Halep, düşmüş Felluce.
Yollara düşmüş, suya düşmüş, kıyıya düşmüş çocuklar.
***
Kimsenin “karaya vuran çocuk”un arkasına geçip bir ötekine saydıracak hali yok.
Birbirini gırtlaklayan bu coğrafyanın esasen başladığı ve bittiği yer Batı ise…
Birbirini gırtlaklayan ellerin sürekli bilendiği, nefret, kin, etnik düşmanlık, dinsel-mezhepsel şiddete bulandığı yer de buralar gülüm.
Başkasının topraklarını yüzyıllarca talan edip kendi topraklarının göçmenlerce istilasından korkan “hümanizm beşiği” sallanıyor bir yanda, tamam…
Kendi topraklarını kendi çocuklarına zehir etmekte bir ötekiyle yarışan İslam dünyası da kanayıp duruyor.
“Karaya vuran çocuk”, ikincilerin gırtlağına yapışmış eli ile birincilerin tekmesi arasında boğuldu.
Şimdi “Batı vicdanı” bir fotoğrafa bakıp vahvahlanırken, hemen dibinde karaya çıkamamış binlerce çocuk daha bekliyor.